Edebiyat

En Çok Okunan Türkçe Kitaplar

en çok okunan türkçe kitaplar

Ülkemiz, kitap okuma alışkanlığı bakımından en geri kalmış ülkelerden biridir. Öyle ki, gün geçtikçe artması gereken kitap okuma alışkanlığı her yıl daha da azalmaktadır. 2019 verilerine göre ülkemizde kitap okumayanların oranı %50.9 iken, 2020 senesinde bu oran %59.1’e kadar yükselmiştir. Hal böyle olunca hem insanların kültür seviyesi artış göstermez hem de beynin kapasitesi yeteri kadar gelişmez. Bu nedenle okuma alışkanlığınızı biraz olsun arttırabilmek adına en çok okunan Türkçe kitapları sizler için derledik. Böylece okumadığınız kitaplar hakkında bilgi edinebilir ve belki de bu içerik sayesinde kitap okumaya teşvik olabilirsiniz. Şimdiden iyi okumalar dileriz!

Benim Adım Kırmızı

Benim Adım Kırmızı
Benim Adım Kırmızı

Orhan Pamuk’un yazmış olduğu ve 1998 yılında çıkan Benim Adım Kırmızı adlı roman, pek çok farklı dile çevrilmiştir. Kitap, özellikle Osmanlı tarihine ve eski resim sanatına dair derinlemesine bilgi verdiği için bazı insanlar tarafından beğenilmese de bugün hala en çok okunan Türkçe kitaplardan biridir. Bazı yerleri tekrara kaçan kitap hakkındaki bilgiler şu şekildedir:

  • Karakterler – Şeküre, Enişte, Kara, Üstat Osman, Ester, Zarif, Zeytin, Kelebek ve Leylek
  • Sayfa Sayısı – 552
  • Yayınevi – Yapı Kredi Yayınları
  • Tür – Roman
  • Kategori – Tarihi Kurgu ve Tarihi Roman

Kitabın Özeti

Kocası henüz savaştan dönmemiş olan iki çocuk annesi Şeküre, gönlünü Kara’ya kaptırmıştır. Bir yandan da Şeküre’nin babası, Padişahın emri doğrultusunda herkesten gizli bir kitap yaptırmaktadır. Herkesten gizli olmasının sebebi kitabın Frenk usullerine göre resmedilmesi gerekmektedir.

Enişte Efendi bu sebeple Zeytin’i, Kelebek’i ve Leylek’i görevlendirir çünkü üçü de sarayın ünlü nakkaşlarıdır. Tezhip görevini de Zarif Efendi’ye verir. Ancak bir süre sonra tezhipçi Zarif Efendi’nin öldürüldüğü ortaya çıkar. Çünkü pek çokları tarafından gizlice işlenen kitap duyulmuş ve bu kitabın şeytan işi olduğuna karar verilmiştir. Kitabın sonuna kadar katilin kim olduğu ortaya çıkmaz ve tüm olaylar katilin etrafında şekillenir.

Her Temas Bir İz Bırakır

Her Temas Bir İz Bırakır
Her Temas Bir İz Bırakır

Emrah Serbes’in 2006 yılında kaleme almış olduğu kitap, Behzat Ç. karakterinin yer aldığı ilk kitaptır. Serbes’in akıcı, yalın ve içten bir anlatım ile oluşturduğu kitap, harika betimlemesi sayesinde okuyucularını Ankara sokaklarında gezintiye çıkartır. Kitapta anlatılan pek çok vaka, kurgusal olarak oldukça başarılıdır. Psikolojik unsurlara da yer yer değinilen kitap hakkındaki başlıca bilgiler ise şunlardır:

  • Karakterler – Behzat Ç., Harun, Eda, Akbaba, Hayalet, Şevket, Berna, Şule, Ceyda, Yunus, Cevdet, Bahar ve Gönül
  • Sayfa Sayısı – 297
  • Yayınevi – İletişim Yayınları
  • Tür – Roman
  • Kategori – Kurgu, Polisiye ve Gizem

Ek olarak Serbes daha sonra “Son Hafriyat” adında, devam niteliğinde bir roman daha kaleme almıştır. Bunun akabinde 2010 yılında Behzat Ç. adlı bir dizi yapılmış ve Behzat karakterini Erdal Beşikçioğlu canlandırmıştır. Dizinin ardından aynı kadroyla birlikte “Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm” ve “Behzat Ç. Ankara Yanıyor” adlı iki tane de sinema filmi çekilmiştir.

Kitabın Özeti

Cinayet masası başkomseri olan Behzat Ç., yeni çağa ayak uyduramamış, inatçı ve agresif biridir. Müzik dinlemek yerine polis telsizini dinlemeyi, kitap okumak yerine ise gazetedeki spor haberlerini okumayı tercih eder. Kendi adalet anlayışı çelik gibi sağlam olan başkomserin, kimseye eyvallahı olmadığı için gözünde mevki hırsı yoktur.

Bir yılbaşı gecesi Sakarya caddesindeki intihar olayı ile başlayan roman, intihar eden kızın doğum gününde kendisini öldürmesiyle daha ilginç bir hal alır. Başkomiser ve ekibi, vakayı çözmeye çalışırken bir yandan da başkomiser kendi kızıyla ilgili sorunlar yaşar. Kitabın ilerleyen bölümlerinde doğum gününde başka bir kızın intihar etmesiyle birlikte başkomiserin hayatı tamamen değişir. Başkomiser Behzat artık hem bu son intiharı hem de hayatına giren Şule isimli kızın kim olduğunu çözmek zorundadır.

Peri Gazozu

Peri Gazozu
Peri Gazozu

Ercan Kesal’ın 2013 yılında çıkan kitabı Peri Gazozu, Divan Edebiyatı tadında bir eser olduğu için pek çok okuyucu tarafından oldukça sevilmiştir. Kesal bu kitapta, başta kendisi olmak üzere farklı farklı insanların hikayelerini ele aldığı için okuyucular duygudan duyguya girerler. Bunun yanı sıra okuyucuların her bir hikâyede kendilerinden bir parça bulması mümkündür. Edebi dili ile öne çıkan kitap hakkındaki başlıca bilgiler şunlardır:

  • Karakterler – Ercan Kesal
  • Sayfa Sayısı – 198
  • Yayınevi – İletişim Yayınları
  • Tür – Öykü ve Anı
  • Kategori – Edebiyat ve Anlatı

Kitabın Özeti

Kitapta yer alan hikayelerin pek çoğu Ercan Kesal’ın çocukluk yıllarından başlayarak doktorluk yıllarına kadar uzanan farklı dönemleri konu edinir. Basit bir dile sahip olan hikayeler, içinde hem samimiyeti hem de inandırıcılığı barındırmakla kalmayıp günlük hayatta herkesin karşılaşabileceği olayları ele alır.

Hikayelerdeki yaşanmışlık insanı okuyucu derinlemesine etkiler. Çocukluk dönemini anlatan hikayeleri, aile sevgisinin bir çocuk üzerindeki etkilerini gösterir. Daha sonra, doktorluğun ilk yıllarını anlatan Kesal, bu mesleğin ne kadar zor olduğuna değinir.

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku

İlhami Algör’ün 2005 yılında yazmış olduğu kitap, okuyucuyu bambaşka bir anlatım tarzıyla şaşkına çevirir. Bir solukta okunabilecek kadar kısa ve ilgi çekici olan kitap, mecazlarla süslendiği için okuma keyfini daha da arttırır. Müzeyyen’e delicesine âşık olan anlatıcının ağzından yazılan bu hikâye ile ilgili bazı bilgiler şunlardır:

  • Karakterler – Müzeyyen, Müzeyyen’in kızı ve İsmi Bilinmeyen Anlatıcı (Müzeyyen’in şimdiki kocası)
  • Sayfa Sayısı – 65
  • Yayınevi – İletişim Yayınları
  • Tür – Kısa Roman
  • Kategori – Kurgu, Romantik ve Dram

Ayrıca, 2014 yılının aralık ayında yönetmen Çiğdem Vitrinel kitabı aynı isimle beyaz perdeye uyarlamıştır. Filmin başrollerini usta oyuncular Sezin Akbaşoğulları ve Erdal Beşikçioğlu paylaşmaktadır. Kitaptan farklı olarak filmde anlatıcı karakterinin ismi Arif’tir.

Kitabın Özeti

Yıllar önce evlenen Müzeyyen, henüz yeni hamileyken kocasını bir trafik kazasının sonucunda kaybetmiştir. Karnındaki çocuğuyla birlikte yalnız kalan Müzeyyen, kızını tek başına dünyaya getirmiş ve 1 yaşına kadar da kızına kendi bakmıştır. Daha sonra, Müzeyyen hayatına giren ve ismini bilmediğimiz anlatıcı ile evlenmiştir. Adam, küçük kızı çok sevse de yüzüne her baktığında trafik kazasında ölen babasını gördüğü için kendini zaman zaman kötü hissetmektedir.

Müzeyyen ile kocasının birbirlerini çok sevdikleri ve birbirlerine çok değer verdikleri bir ilişkileri vardır. Kocası öykü yazarlığı yapmakta, Müzeyyen ise ev hanımlığının yanında kocasının hikayelerini okuyarak onları eleştirmek ve onlar üzerine tavsiye vermekle meşguldür.

Zamanla birbirlerinden uzaklaşan ikili, bir gece adamın yazdığı hikâyeyi tamamlayamaması ve bunun üzerine çıkıp saatlerce sokakta dolaşmasıyla farklı bir boyut alır. Çünkü eve geldiğinde karısını ve kızını evde bulamaz. Hatta ikisi de tüm eşyalarını toplayıp evi terk etmiştir. Bir süre sonra Müzeyyen, adamı arayarak buluşmak ister. Bu istek üzerine heyecanlanan adam buluşmaya neşeyle gider ancak umduğu gibi bir sonuç alamaz. Hikâye böylece daha da dallanır budaklanır ve okuyucular, anlatıcının kendi iç sesiyle sohbetine şahit olur.

Çocukluğun Soğuk Geceleri

Çocukluğun Soğuk Geceleri
Çocukluğun Soğuk Geceleri

“Türk Edebiyatı’nın Nostaljik Prensesi” olarak anılan Tezer Özlü’nün ilk romanı olan Çocukluğun Soğuk Geceleri en çok okunan Türkçe kitaplar arasında yerini korumaktadır. Yaşamındaki pek çok olayı kurguyla karışık anlatan Özlü, aslında içinden hiç çıkılamayan çocukluk çağını ustaca yansıtır. Anılarını çıplak bir gerçeklikle kaleme alan Özlü’nün bu kitabı ile ilgili başlıca bilgiler şunlardır:

  • Karakterler – Tezer Özlü, Özlü’nün Anne ve Babası, Bunni, Süm, Günk, Hayalet Oğuz, Pirko ve Willy
  • Sayfa Sayısı – 72
  • Yayınevi – Yapı Kredi Yayınları
  • Tür – Roman
  • Kategori – Kurgu, Anı ve Edebiyat

Kitabın Özeti

Birbiriyle ilişkili 4 kısımdan oluşan kitap, Tezer Özlü’nün hayatına dair farklı zaman dilimlerini ele alır. İlk bölüm olan “Ev” kısmında, evde ailesiyle olan ilişkisini ve bunalımlı halini detaylı bir şekilde görürüz. Genel olarak babasının otoriter ve baskıcı hallerinden bunalan Özlü, evlerinde kendisine ait bir odasının olmamasından bile şikayetçidir.

Annesi, babası, abisi, ablası Süm ve babaannesi Bunni ile birlikte tek çatı altında yaşayan Özlü, evdeki sevgisizlikten bunalmıştır. Kitabın ilk kısmı olan “Ev” bölümünde daha çok Özlü’nün ev yaşantısı, cinselliği keşfedişi ve bunalımlı hallerinin başlangıcı ele alınmıştır.

İkinci bölüm olan “Okul ve Okul Yolu” olan kısımda Özlü, okuyucularına özellikle okula gittiği yol güzergahını anlatır. Çocukluktan genç kızlığa geçiş evresinde olan Özlü, bu kısımda okulda en iyi ve tek arkadaşı olan Günk ile ilişkilerine sıklıkla değinir. Hatta öyle ki Günk’ü eve getirerek ailesi ile tanıştırır. Bir süre sonra Günk, Avrupa’daki bir okuldan burs kazanarak gider ve Özlü, ablası Süm ile İstanbul’un gece hayatını tanımaya başlar.

Üçüncü kısım olan “Leo Ferre’nin Konseri” bölümünde ise, İstanbul’un gece hayatında tanıştığı ve evlenmeye karar verdiği Willy ile Almanya’ya yerleşir. Ancak burada da umduğu mutluluğu bulamaz ve buhranlı halinden kurtulamaz. Zamanla eşini sevmediğini fark eder ve boşanırlar. Çünkü evlenmek, Özlü’nün özgür ruhuna oldukça ters bir eylemdir.

Pirko adlı bir erkekle tanışmasının üstünden çok kısa zaman geçmesine rağmen onunla evlenir fakat bu evlilikten de umduğunu bulamaz. Üstelik, genç kızlığında yaşadığı bunalımlı haller daha şiddetli bir şekilde nükseder. Bu nedenle kliniğe yatırılır ve tedavi edilmeye başlar.

Son kısım olan “Yeniden Akdeniz” bölümünde ise sakin bir yaşam sürebilmek için Sorgun’da inzivaya çekilir.

Tutunamayanlar

Tutunamayanlar
Tutunamayanlar

Oğuz Atay’ın 1971 yılında basılan kitabı Tutunamayanlar, ilk çıktığı dönemlerde çok fazla eleştiri alsa da bugün adından “Modern Türk Edebiyatı’nın en önemli romanı” olarak söz ettirir. Mizahi bir söylemle duyarlılığı harmanlayan Atay, okurlarına alışılagelmişin dışında bir hikaye sunar. Bol bol ruhsal çözümlemelere yer verilen kitap hakkındaki başlıca bilgiler ise şu şekildedir:

  • Karakterler – Selim Işık, Turgut Özben, Esat, Metin, Günsel, Kargo
  • Sayfa Sayısı – 724
  • Yayınevi – İletişim Yayınları
  • Tür – Postmodern Roman
  • Kategori – Bilinç Akışı ve Kurgu

Kitabın Özeti

Turgut Özben genç bir mühendistir. Son zamanlarda ihmal ettiği yakın arkadaşı Selim Işık’ın intihar etmiş olduğunu gazetelerde okur. Olaydan oldukça etkilenen Turgut, Selim’in intiharındaki sır perdesini aralamak için onun arkadaşlarıyla görüşmeye başlar. İşe Metin ve Esat ile görüşerek başlayan Turgut, onlardan Selim’in duygusal meseleleri hakkında bilgi alır.

Daha sonra Turgut, Selim’in Kargı ismindeki arkadaşıyla görüşerek ondan Selim’in yazdığı bir şiiri alır. Ancak Turgut, asıl duymak istediklerini Selim’in ilişki yaşadığı Günsel isimli kızdan öğrenir. Selim’in ölmeden önce “Tutunamayanlar” adlı bir ansiklopedi hazırladığı ortaya çıkar. Bunun sebebi Selim’in de bir tutunamayan olmasıdır.

Puslu Kıtalar Atlası

Puslu Kıtalar Atlası
Puslu Kıtalar Atlası

1995 senesinde yayımlanan kitap İhsan Oktay Anar’ın yayımlanan ilk kitabı özelliğini taşımaktadır. “Edebiyatın yeni nefesi” olarak tanımlanan kitap, hem biçim hem de içerik açısından okurlar tarafından oldukça ilgi görmüştür.

Öyle ki, Puslu Kıtalar Atlası bugün hala en çok okunan Türkçe kitaplar arasındadır. Kitabın üslubu sayesinde pek çok okurun da tarihe olan ilgisi artmıştır. Eleştirmenlerin birçoğundan olumlu değerlendirme alan kitap hakkındaki başlıca bilgiler şunlardır:

  • Karakterler – Uzun İhsan Efendi, Bünyamin, Ebrehe, Zülfiyar, Vardapet, Kubelik, Alibaz, Arap İhsan Efendi, Hınzıryedi, Gülletopuk ve Müşteri
  • Sayfa Sayısı – 238
  • Yayınevi – İletişim Yayınları
  • Tür – Roman
  • Kategori – Fantastik ve Tarihi Kurgu

Kitabın Özeti

Korsan olan Arap İhsan Efendi’nin, yeğeni Uzun İhsan Efendi’yi İstanbul’da ziyaret etmesi sonucunda roman başlar. Arap İhsan Efendi, İstanbul ziyaretinin sonucunda bir köle olan Alibaz’ı ve yanındaki maymunu Uzun İhsan’a bırakır.

Oğlu Bünyamin ile yaşayan Uzun İhsan Efendi, bir ilaç içerek sürekli uzun uykular uyur ve gördüğü rüyaları bir atlasa yazar. Bunun üzerine Bünyamin, babasının hal ve hareketlerindeki değişimi fark ederek aynı ilacı içer ve uyur. Olaylar böylece gelişmeye başlar ve Bünyamin bir süre sonra Osmanlı ordusuna lağımcı olarak katılır. Burada pek çok farklı göreve çıkan Bünyamin, çeşitli badireler atlatır ve en sonunda eline geçen Puslu Kıtalar Atlası’nı okuyarak hakikati anlar.

Kürk Mantolu Madonna

Kürk Mantolu Madonna
Kürk Mantolu Madonna

Sabahattin Ali’nin 1943 yılında yayımlanan ve günümüzde bile her insanın okumasa bile ismine aşina olduğu Kürk Mantolu Madonna, en çok okunan Türkçe kitaplardan biridir. Türk Edebiyatı’nın öncü isimlerinden biri olan Sebahattin Ali’nin yazmış olduğu bu başyapıtta okuyucular, ana karakter Raif Efendi’nin içsel yolculuğuna şahit olurlar.

Bu içsel yolculuğu psikolojik tahliller ve detaylı betimlemelerle süsleyen Sebahattin Ali, okuyucuda derin izler bırakmayı ustalıkla başarır. Raif Efendi’nin aşk ile bezeli içsel yolculuğunu ele alan kitap hakkındaki başlıca bilgiler şunlardır:

  • Karakterler – Raif Efendi, Rasim, Hamdi Bey, Mihriye Hanım, Nurten, Neriman, Ferhunde Hanım, Nurettin Bey ve Maria Puder
  • Sayfa Sayısı – 160
  • Yayınevi – Yapı Kredi Yayınları
  • Tür – Roman
  • Kategori – Aşk

Kitabın Özeti

İşini kaybeden Rasim, yeni bir iş ararken eski arkadaşlarından biri olan Hamdi ile karşılaşarak ondan yardım ister. Bu talebin üstüne Hamdi, kendi iş yerinde Rasim’e iş teklif eder. Mahcup bir şekilde işi kabul eden Rasim, yaşlı ve sessiz sakin olan Raif Efendi ile aynı odada çalışmaya başlar. Rasim, çok sessiz olan Raif Efendi’nin boş zamanlarında çekmecesine duran bir kitabı okuduğunu fark eder.

Bir gün Rasim’in, Raif Efendi’nin evine gitmesi gerekir ve bunun sonucunda Raif Efendi, ofisteki çekmecesinden eşyalarını getirmesini ister. Kara kaplı defteri o zaman gören Rasim, bu defterde Raif Efendi’nin hayat hikayesinin yer aldığını görür. Bu defterde genç Raif ile Maria Puder’in arasında geçen dramatik aşk yazılıdır.

Babasının isteği üzerine genç Raif iş öğrenmesi için Almanya’ya gönderilir. Orada bir sanat galerisinde denk geldiği tabloda yer alan kadının, Andrea Del Sarto’ya ait “Madonna delle Arpie” adlı tabloya benzediğini düşünür. Ancak kısa süre sonra Raif Efendi, takıntı derecesinde beğendiği bu yüzle karşılaşma fırsatı elde eder. Böylece Raif Efendi ve Kürk Mantolu Madonna arasındaki tutkulu aşk başlamış olur.

Serenad

Serenad
Serenad

Zülfü Livaneli’nin 2011 yılında çıkan kitabı Serenad, 60 yıllık bir aşk hikayesini ele alır. Sosyal ve tarihi unsurlarla bu aşk hikayesini harmanlayan Livaneli, II. Dünya Savaşı döneminde Yahudilerin yaşadıklarını Struma gemisiyle birlikte ele alıyor. Livaneli’nin ustalıkla yazmış olduğu bu kitap hakkındaki başlıca bilgiler ise şu şekildedir:

  • Karakterler – Maya Duran ve Maximilian Wagner
  • Sayfa Sayısı – 484
  • Yayınevi – Doğan Kitap
  • Tür – Roman
  • Kategori – Tarihi Kurgu ve Savaş Hikayesi

Kitabın Özeti

Maya Duran, İstanbul Üniversitesi’nde Halkla İlişkiler Bölümü’nde çalışır ve görevi yurtdışından gelen konukları ağırlamaktır. Günlerden bir gün Maya, yurtdışından gelen Maximilian Wagner adlı Profesörü karşılamak için havaalanına gider. Profesörle buluşan Duran, Profesörün dinç ve yakışıklı olmasının karşısında şaşkına uğrar.

Sonraki gün Profesör, Maya’ya Şile’ye gitmek istediğini bildirir. Birlikte Şile’ye giderler ve plaja vardıklarında Profesörün kemanını çıkartarak seranad yaptığını görür. Bir süre sonra Profesörün hasta olduğunu öğrenen Maya, onun hayat hikayesini dinlemeye başlar. Profesör, II. Dünya Savaşı sırasında yaşadıklarını detaylı bir şekilde Maya’ya anlatır. Struma gemisinden bahseden Profesör böylece neden Şile’ye gidip serenad yaptığını Maya’ya açıklar.

Başarıya Götüren Aile

Başarıya Götüren Aile
Başarıya Götüren Aile

Türk psikolog ve akademisyen olan Doğan Cüceloğlu’nun 2006 yılında yayınladığı kitabı, ebeveynlerin yaptıkları hatalardan ve yapılan bu hataların bazı doğru sonuçlarından bahseder. Sınav kaygısı yaşayan ve psikolojik baskı hisseden bir çocuğa, ebeveynlerinin ve çevresinin nasıl davranması gerektiğini örneklerle açıklayıcı bir şekilde ele alır.

Özellikle de ebeveynler tarafından yanlış görülmeyen davranışlara objektif bir bakış açısıyla yaklaşan Cüceloğlu, çocuklar için zor olan sınav dönemlerinin nasıl efektif bir şekilde yönetilebileceğini anlatır. Yer yer kendi hayatından da kitapta örnekler veren Cüceloğlu, stresli bir dönem olan sınav sürecini aileler ve çocuklar için olması gereken şekle kanalize eder. Bir baş ucu kitabı niteliğinde olan bu kitap hakkındaki bilgiler şu şekildedir:

  • Sayfa Sayısı – 142
  • Yayınevi – Remzi Kitapevi
  • Tür – Kişisel Gelişim, Aile Çocuk
  • Kategori – Felsefi Psikoloji

Kitabın Özeti

Sınav kaygısı, pek çok çocuğun sorunu olmasının yanı sıra pek çok ebeveynin de temel sorunudur. Aileler, çocuklarına karşı yanlış bir tutum sergiledikleri an çocukların sınav başarısı daha da düşmektedir. Bu süreçte çocuğuna iyi rehberlik etmeyi beceremeyen aileler, çocukları ile karşılıklı etkileşim kuramazlar. Böylece aileler, çocukları için hedefledikleri başarıya çocuğun ulaşamadığını görünce bu durumdan daha da yakınırlar. Ayrıca aileler, çocuklarına en doğru şekilde davrandıklarını düşündükleri için hatanın kendilerinde olduğunu kabullenmekte de oldukça zorlanırlar.

Şah ve Sultan

Şah ve Sultan
Şah ve Sultan

İskender Pala’nın 2010 yılında yayınladığı Şah ve Sultan adlı romanı, Yavuz Sultan Selim dönemini oldukça detaylı bir şekilde ele almaktadır. Bunun yanı sıra Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim arasındaki ilişkiyi derinlemesine işlemiştir. Okuyanları kendine hayran bırakan bir üsluba sahip olan kitap hakkındaki başlıca bilgiler şu şekildedir:

  • Karakterler – Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail, Kamber Can, Babaydar, Gülizar Begüm, Taçlı Hatun, Ömer, Aka Hasan ve Hüseyin
  • Sayfa Sayısı – 390
  • Yayınevi – Kapı Yayınları
  • Tür – Roman
  • Kategori – Kurgu

Kitabın Özeti

Kitapta İskender Pala, Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim arasında geçen olayları kaleme alır. Kitabın ilk kısmında Pala, Kamber adlı küçük bir çocuğu ele almıştır. Kamber’e hem annelik hem de babalık yapan Babaydar ile Kamber’in arasındaki ilişki detaylı bir şekilde işlenir.

Kitabın ilerleyen kısımlarında Şah’ın karısı Gülizar Begüm, oğlu Tahmasb ve Şah’ın çok sevdiği ikinci eşi Taçlı ele alınır. Diğer yandan Yavuz Sultan Selim’in Kızılbaşlar’a olan tutumu kitapta detaylı bir şekilde anlatılır. Yavuz Sultan Selim, kılık değiştirerek Şah’ın sarayını ziyaret eder ve oradaki işleyiş hakkında bilgi alır.

Tamamen birbirinin zıttı olan iki adam, zıtlıklarını tasdik etmek istercesine ikiz kardeş olan Hasan ve Hüseyin’i yanlarında tutar. Hasan, Şah’ın yanında yer alırken Hüseyin ise Sultan’dan yanadır. Süreç boyunca iki adam, birbirlerine mektuplaşarak laf atmalarının yanı sıra birbirlerine pis hediyeler de göndermeye devam ederler. Aralarındaki anlaşmazlığın ve savaşın devam etmesiyle birlikte hem kendilerine hem de çevrelerine verdikleri zarar, kitabın ilerleyen kısımlarında ustaca bir kurguyla işlenmeye devam etmiştir.

Oğullar ve Rencide Ruhlar

Oğullar ve Rencide Ruhlar
Oğullar ve Rencide Ruhlar

Alper Canıgüz’ün 2004 yılında piyasaya çıkan kitabı kendine özgü anlatısıyla tüm dikkatleri üzerine çeker. Beş yaşındaki Alper Kamu’nun hikayesini konu alan kitap, okuyucularını yer yer güldürürken yer yer de sorgulatır. Okurken farklı duygulara kapılacağınız bu kitap ile ilgili başlıca bilgiler ise şunlardır:

  • Karakterler – Alper Kamu, Onur Çalışkan, Alev Abla, Hicabi Bey, Savcı Metin Bilgin, Rebi Abi, Bakkal Yakup Bey, Necla Hanım, Yüksel, Hakan, Yeşim, Erkin, Koray, Duygu Fırtına, Öztürk ve Ruhan Bey
  • Sayfa Sayısı – 204
  • Yayınevi – İletişim Yayınları
  • Tür – Roman
  • Kategori – Polisiye, Fantastik ve Mizahi Kurgu

Kitabın Özeti

Henüz beş yaşında olan Alper Kamu, hem söyledikleriyle hem de yaptıklarıyla hiç beş yaşındaki bir çocuk gibi değildir. Çok uzun çabalamalar sonucunda ailesini anaokuluna gitmemek için ikna etmiştir. Çünkü ona göre anaokulu kendisi için oldukça gereksizdir. Artık okula gitmeyen Alper, annesi ve babası işteyken günlerini kitap okuyarak, televizyon izleyerek ve sokağa çıkarak geçirmeye başlar.

Günlerden bir gün karşı apartmandan gizemli biri çıkar ve bunun akabinde binanın en üst katında oturan Hicabi Bey’in öldüğü anlaşılır. Cinayetin görgü tanığı olan Alper, mahalleli ve polis tarafından oldukça ilgi çeker. Ancak Alper’in planları farklıdır, o cinayeti çözen kişi olmak istiyordur. Nihayetinde olaylar, beş yaşındaki Alper’in bir katilin peşine düşmesiyle gelişir.

Dublörün Dilemması

Dublörün Dilemması
Dublörün Dilemması

Murat Menteş’in 2005 yılında piyasaya çıkan romanı Dublörün Dilemması, aradan 16 yıl geçmiş olmasına rağmen hala daha en çok okunan Türkçe kitaplar arasında yer alır. Yazmış olduğu romanlar, eşi benzeri görülmemiş bir olay örgüsüne sahip olduğu için Murat Menteş, çok niş bir okuyucu kitlesine sahiptir.

Dublörün Dilemması adlı roman da Menteş’in diğer romanları gibi niş bir kitleye hitap etse de oldukça rağbet gören bir kitaptır. Güldürürken düşündüren ve yer yer afallamanıza sebep olan bu kitap hakkındaki başlıca bilgiler şu şekildedir:

  • Karakterler – Nuh Tufan, İbrahim Kurban, Dilara Dilemma, Ferruh Ferman, Umur Samaz, Habip Hobo ve Rıza Silahlıpoda
  • Sayfa Sayısı – 263
  • Yayınevi – İletişim Yayınları
  • Tür – Roman
  • Kategori – Macera, Aksiyon ve Bilim Kurgu

Kitabın Özeti

Yetimhanede büyümüş albino bir genç olan Nuh Tufan, doğuştan zengin bir mucit olan en yakın arkadaşı İbrahim Kurban ile üniversiteyi bitirmiş olmalarına rağmen aylak aylak gezerler. Diplomalarına rağmen hiçbir işte dikiş tutturamayan ikilinin hayatı bir gün İbrahim Kurban’ın çok önemli ve değerli bir buluş yapması ile birlikte tamamen değişir.

Yaptığı buluşa göre İbrahim Kurban, bir insanın sadece iki fotoğrafına sahip olarak o insanın yüzünü gerçeğine tıpatıp benzer bir şekilde maskeleştirebileceğini keşfetmiştir. Bu buluştan haberdar olan Nuh, başlarına iş alacağını bilmeden sadece iş insanlarına özel bir dergiye ilan verir. İlanda aynı anda iki yerde birden olması gereken meşgul insanlara bu buluş sayesinde yardım edebilecekleri yazılıdır.

Dergiye verilen ilanı gören Ferruh Ferman, adamlarını ilanı veren kişiyi bulmakla görevlendirir. Nuh Tufan, kısa süre sonra Ferruh Ferman’ın adamları tarafından bulunur ve Ferruh Ferman’ın huzuruna çıkartılır. Ferruh Ferman, Nuh Tufan’dan kendisinin maskesini yapmasını ve o maskeyle Nuh Tufan’ın ikili bir hayat sürerek Ferruh Ferman’ın yerine geçmesini ister. Böylece Nuh Tufan’ın yaşayacağı talihsiz serüvenler dizisi başlamış olur.

Daha

Daha
Daha

2013 yılında Hakan Günday tarafından kaleme alınan Daha, kitap boyunca içerdiği metaforlar ve aforizmalar nedeniyle pek çok okurun ilgisini çekmiştir. Daha’yı okuyan her insan, kitabı bitirdikten sonra farklı aydınlanmalar yaşamış ve kitap insanlar üzerinde derin izler bırakmıştır. Sarsıcı bir kitap olan Daha hakkındaki başlıca bilgiler şunlardır:

  • Karakterler – Gazâ, Ahad, Harmin, Dordor, Osman, Ender ve Yadigar
  • Sayfa Sayısı – 420
  • Yayınevi – Doğan Kitap
  • Tür – Roman
  • Kategori – Büyüme Kurgusu, Gerilim, Politik Kurgu ve Bildungsroman (oluşum romanı)

Ek olarak kitap, 2017 yılında Onur Saylak yönetmenliğinde beyaz perdeye uyarlanmıştır. Senaristliğini Onur Saylak ile birlikte üstlenen Hakan Günday’ın kitap uyarlaması filmi pek çok ödülü de beraberinde getirmiştir.

Kitabın Özeti

Gazâ’nın öyküsüne yer verilen kitap, İtalyan resim tekniğinde yer alan dört terimle farklı kısımlara ayrılır. “Sfumato” olan ilk kısım, renklerin ve tonların birbirleriyle karışması anlamına gelir ve Gazâ’nın hayatının içe içe girişinden bahseder. Burada daha çok Afganistan’dan Avrupa’ya kaçak göçmenlik ele alınır.

“Cangiante” adlı ikinci kısım ise aynı rengin başka bir tonuna geçiş yapılamadığı ya da bunun tercih edilmediği durumlarda yaşanan ani renk değişimi anlamına gelir. Gazâ burada ailesiyle ilgili bir kırılma anı yaşar ve o anki ruh hali ustalıkla okuyucuya geçer.

“Chiaroscuro” adlı üçüncü bölüm ise ışık ile gölge arasında var olan zıtlığı yani aydınlık ile karanlığın vurgulanmasıyla birbirlerinden ayrılması anlamına gelir. Yalnızlık ve kalabalık kavramlarını sorgulamaya başlayan Gazâ’nın bu bölümde akıl hastanesinde yattığı süreç ele alınır. Ek olarak Gazâ akıl hastanesinden çıktıktan sonra insanlara dokunma konusunda problemler yaşar.

“Unione” ise kitabın dördüncü ve son kısmıdır. Tıpkı ilk bölümdeki gibi renkler ile tonlar birbirine karışır ancak bu durum daima canlı renklerle sonuçlanır. Bu da Gazâ’nın artık kendini tamamladığına ve göçmenlik macerasının sonuna geldiğini temsil eder.

Daha fazla kitap önerisi için Bir Oturuşta Bitireceğiniz 7 Kitap Önerisi adlı içeriğimizi de okuyabilirsiniz.

Shares:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir