Jeanette Winterson tarafından 1989 yılında yazılan Vişnenin Cinsiyeti, postmodern edebiyatın eşsiz örneklerinden biridir. Ben de bu öncü romanın detaylarını ve eleştirisini Vişnenin Cinsiyeti Analizi yazımda inceledim. Kitap yine aynı yazarın Tek Meyve Portakal Değildir adlı eserin ilhamıyla yayınlanmıştır. Roman, 16. yüzyıl İngiltere’sinde bir denizci ve onun üvey annesini konu almaktadır. Sıklıkla zaman gelgitleri ve masallaşma olan kurgusuyla okuyucuya çok farklı bir deneyim vaat etmektedir.
Eğer kitap inceleme yazılarını okumaktan keyif alıyorsanız, Göremediğimiz Tüm Işıklar Kitap İncelemesi yazımıza da göz atabilirsiniz.
Vişnenin Cinsiyeti’nin Konusu
Vişnenin Cinsiyeti; 1. Charles’in İngiltere’deki krallığı döneminde geçmektedir. Cadı, büyücü, veba salgınları ve kilisenin kraliyet üzerinde kurduğu bütün etkilere sıklıkla değinilir. O yüzden bir dönem kitabı olduğunu söylemekte sakınca yoktur.
Köpek yetiştiricisi bir kadının, kimsesiz bir çocuğu nehirde bulmasıyla hikaye başlamıştır. Kadın kimsesiz olan bu çocuğun su ile geldiği gibi su gibi gideceğini düşünerek onu yanına almıştır. Kadın normal bir insana göre oldukça güçlü ve iridir. Kendi köpekleri dışında hiçbir şeyi yoktur. Sıklıkla köpeklerini dövüştürmek için parklara gider. Kendince haklı olduğu konular olduğunda cinayet işlemekten de çekinmez.
Oğlu ise duygularını ve düşüncelerini dışa vuramayan bu kadınla birlikte yetişmiştir. Her zaman daha ilerisine kaçmak zorunda olduğunu düşünmüş. Bu sayede de hayallerinin peşinden koşmak için evi terk etmeyi göze almıştır.
Hikaye hem annenin hem de çocuğun gözünden, sıklıkla yan hikayelere ve zaman sıçramalarına yer verilerek anlatılır. Kitabın içerisinde yer alan masallarda, kitabın postmodern edebiyatına katkıda bulunmuştur. 12 Prenses Masalı burada en çok dikkat çeken bölümdür.
Vişnenin Cinsiyeti Eleştirisi
Yazar Jeanette Winterson, Tek Meyve Portakal Değildir ve Vişnenin Cinsiyeti‘nde sık sık kendi iç dünyasını dışarıya vurmuştur. Hikaye kurgusuyla paralel bir şekilde yansıttığı bu durum, onun içerisinde bulunduğu sanrıları doğrudan okuyucuya yansıtmayı başarmıştır. Cinsiyet kutuplaşmaları, cinsel kimlik, toplumsal değerler, normlar ve din tarihi gibi konular, roman içerisinde ironik bir dille ele alınmıştır.
Yazı içerisinde birincil tekil şahıs anlatım şeklinden, üçüncü şahıs anlatım diline sık sık geçiş yapılmaktadır. Postmodern edebiyatın, okuyucuya farklı bir deneyim sunan anlatım şekline yeni bir tarz oluşturmuştur.
12 Prenses bölümünde olan bütün hikayelerin üzerine tek tek konuşulması gerekmektedir. Her hikayenin kendi iç dünyasında olan realitesi ve toplumsal yansıması, bir dönem kitabının bile günümüze uyarlanabileceğine karşı ispat niteliğindedir. Evlilik hayatının zaman geçtikçe evrildiği nokta olan faydacılığa karşı eleştirisini, nesnelleştirilmiş canlılar olarak nitelendirmesi, kitap içerisinde en dikkatimi çeken taraf olmuştur.
Kitap okuyucuya; postmodern edebiyat ile masallaşmış bir dönem kitabını, iki farklı karakter kurgusu üzerinden aktarmaktadır. Sonucunda şahsi fikrim olarak beğensem de eleştirmenler tarafından olumlu eleştirildiği kadar güçlü bulmadım.
Kitaba, Pınar Kür çevirisiyle, Sel Yayıncılık‘tan ulaşabilirsiniz.
Kitaba puanım: 5/3.5