Anti militarist olmak teoride mümkün, ancak pratikte maalesef hiç bir zaman yaşanamayan bir idealdir. Gerçekleşmeyen bu ütopik rüya için, insanlara bu ideolojiyi yansıtma vazifesini politikanın ellerinden sanat devir almak zorunda kalmıştır. Sanat dünyasında bunun ile ilgili bir çok örnek bulunsa da, bugün için özellikle Metallica One şarkısına ilham veren, Johnny Got His Gun incelemesi ve filmin yapım sürecine değineceğiz.
Yazının devamına geçmeden önce, burada antimilitarizmin simgesini ortaya çıkartan Pablo Picasso için bir dakikalık saygı duruşu rica ediyorum. Picasso için güvercin ilk çizdiği resim, kız kardeşinin ölümünün anlamı, ilk çocuğunun ismi ve Paris’de ki barış konferansının simgesi olmayı başarmıştı.
Johnny Got His Gun
Her birimizin savaşın kötülüğü ve getirdiği felaketler ile ilgili söyleyebilecek bir çift sözü olduğunu bilerek, kendi payımı es geçiyorum. Eminim ortak bir bağlamda kavuşabiliriz, vakit kaybetmeyelim o halde. Johnny Got His Gun 1939 yılında yazılmış psikolojik bir eserdir. 1971 yılına gelindiğinde Dalton Trumbo senarist ve yönetmenliğinde ise beyaz perdeye aktarılmıştır.
Filmin etkileri sonucunda Hollywood Onlusu olarak nitelendirilen grubun içerisinde dahil olan Dalton Trumbo, hayatı boyunca bu etiketin yarattığı etkilerden nasibini alarak bir daha Hollywood da çalışma fırsatı bulamamıştır.
Hollywood Onlusu
1947 yılında Amerika’da Komünizm endişesi ile politikanın görüş ve düşüncelerine uygun davranmayan elli kişilik sanat ekibinin gözaltına alınması ile başlayan olaylar. Hollywood onlusu olarak olayların anılma nedeni ise; İçlerinden on yönetmenin hapse gönderilmesi ve bir daha iş bulamamalarıdır.
Trumbo (2015) yılı yapımlı filmde Johnny Got His Gun filminin yönetmeni ve senaristinin hayatı ve yaşanan olaylar gün yüzüne çıkartılmıştır.
Johnny Got His Gun İncelemesi
Sıradan bir genç olan Johnny, Birinci Dünya Savaşına gönüllü olarak katılmak zorunda kalmıştır (Burada gönüllü ve zorunda kelimesi özellikle seçtiğimi belirtmek isterim). Savaşa gönüllü katılım için yapılan kampanyalarda “Johnny, get your gun!“, “Erkekler savaşır“, “Devletini korumalısın“, “Vatan için ölmek güzel ve şerefli bir şeydir“. Bu sözler kulağınıza tanıdık geliyor değil mi? “Askerlik zorunlu bir hizmet değil, vatan borcudur” gibi… Askerde ölenlerin şehit olması da ayrıca bu konu ile dinin ilişkisini ortaya çıkartıyor. Tamam haklısınız, konudan yine saptım. Johnny toplumsal normların ve sözde gönüllü askerlik yasalarının ardından sıyrılamayacağını fark ederek, korkularının üzerine giden bir Amerikan genci. Savaş sırasında yaşanan bir bombardımanda “İki defa aynı deliğe bomba düşmez” tabusu yaparak çukura atlar. Sürpriz! Bomba düşer…
Johnny bomba düşmesi sonucu iki kolunu omuz hizasından, iki bacağını kökünden, gözlerini, ağzını, kulaklarını ve burnunu kaybeder. Johnny sadece yaşamaya devam eden bir et parçasıdır. Ayrıca bu kadar çok şey kaybederken penisini kaybetmemiştir (Gel de Ateistliği savun). Sonucunda Johnny rüya ve gerçek arasında gidip gelirken, günleri tenine değen güneş ışığının yarattığı ısıdan sayacak, odada olan insanları ayaklarının yarattığı ritimden tanımaya çalışacaktır.
Film içerisinde rüyaların önemi çok büyüktür, çünkü yönetmen simgeleme yöntemine bile gerek duymadan doğrudan İsa’yı gözler önüne sermiş ve savaş konusunda Tanrı’nın ve peygamberlerinin sadece bir uyuşturucu vazifesi görerek defin işlemlerini hızlandırdığını aktarmıştır. Johnny’nin bulunduğu durum içerisinde bir çok kez kabus görmüş, bu kabuslarından da İsa’ya sığınmaya çalışmıştır. İsa ise kabusları ile ilgili ona korkarsa gözlerini açmasını söylemiş, eğer çok korkarsa pencereyi açık bırakarak yatmasını iletmiş, yatmadan önce yediklerine dikkat etmesini tembihlemiştir. Johnny için tabi ki bunlar mümkün olmamıştır.
Johnny ve Babası Arasında Geçen Diyalog
Filmin konusu basit olarak bu olsa da, film içerisinde bir çok diyalog fazlası ile filmi derinleştirmiştir. Bunlardan benim en çok dikkatimi çeken ise, Johnny rüyalarında babasından yardım isterken (Babası askere gitmeden önce çoktan ölmüştür. Babası ile telepatiyle iletişim kurduğunu düşünmektedir), gençliğinde babası ile yaşadığı bir diyalog aklına gelmiştir. Bu diyaloğun başında babası sahip olduğu oltanın ona dünyada kendisini özel hissettiren tek şey olduğunu anlatmıştır. Aslında burada simgeselleştirdiğimiz eşyalarımıza ve materyalizme karşı bir atıf bulunmaktaydı da neyse geçelim. Sonucunda babasının gözünde olan değerini anlamak için ona bunu sormayı cesaret ediyor.
Baba: Sen sıra dışı değilsin evlat.
Johnny: Aslında öyleyim baba.
Baba: Nasıl?
Johnny: Şimdi değilim ama olacağım!
Baba: Dünyayı demokrasi için daha güvenli bir hale getireceksin değil mi?
Johnny: Demokrasi nedir baba?
Baba: Aslında ben de bilmiyorum. Her hükümet içerisinde yaşandığı gibi, genç adamların birbirlerini öldürmesiyle ilgili olduğunu düşünüyorum.
Johnny: Neden herkes birbirini öldürmüyor baba?
Baba: Yaşlı adamların ülkelerini ve vatanlarını koruması gerekiyor.
Johnny: Genç adamlar bunu yapamazlar mı?
Baba: Genç adamların evi olmaz, o yüzden birilerini öldürmeleri gerekir.
Johnny: Benim sıram geldiğinde gönderecek misin baba?
Baba: Demokrasi için… Her adam biricik oğlunu verir!
Bu durum ile ilgili The Curious Case of Benjamin Button (Benjamin Button’un Tuhaf Hikayesi) filminde yer alan saatçi örneğini de hatırlatmakta fayda vardır. “Birinci Dünya Savaşı sonunda oğlunu kaybeden kör bir saat ustasının, tersine işleyen bir saat yapmasıyla başlar hikayemiz. Bilerek tersine yapmıştır saati, çünkü belki bu sayede, savaşta kaybettikleri çocukları kalkıp eve dönebilirler”.
Film ile ilgili bir diğer önemli detay ise, Johnny günleri vücuduna değen gün ışığı sayesinde fark etmiştir. Odasındaki panjurlar açılana kadar daha depresif bir kişiliğe ve rüyalara sahip iken, gün ışığı ile birlikte daha optimist bir hale sürüklenmiştir. Filmin sonunda, mors alfabesi ile hastanedeki doktor ile iletişim kurarken doktorlar onun isteklerini reddetmek ile kalmamış. Onun elinde olan tek umudu yani güneş ışığını da alarak panjurları kapatmışlardır. Doktorların başında yer alan kişi ahlaki bir değer savunurken, hemşire ise etik değerleri savunan bir simge olarak karşımızdadır.
Metallica One İncelemesi
Şarkının sözlerini yazan James Hetfield, ilham aldığı eserin Johnny Got His Gun olduğunu açıklamıştır. Ardından da filmin ve kitabın haklarını satın almıştır. Bu zamana kadar eser görmesi gereken değeri maalesef görememiştir. Klibin bir çok sahnesi filmden alınan sahneler ile yapılarak saygı duruşu devam etmiştir. 2016 yılında filmi tekrar çekilmek istenmesine karşı Metallica hali hazırda olan filmin zaten mükemmel olduğunu savunarak bu teklifi reddetmiştir.
Farklı film önerileri ve incelemeleri hakkında bilgi sahibi olmak için Sinema sayfamıza mutlaka göz atın.