Sean Penn ismini daha önce hiç duydunuz mu? İki kez Oscar kazanarak adını ve yüzünü Amerikan emperyalizminin ulaştığı bütün ülkelere taşımayı başarmış bir aktör ve yönetmendir. Ancak bugünki yazımızın konusu olma sebebi, kendisinin ilk romanı olan Türlü İşlerin Adamı Bob Honey ya da orijinal adıyla Bob Honey Who Just Do Stuff. Bu yazımda Türlü İşlerin Adamı Bob Honey incelemesi yaparak ünlü aktörün ilk romanı hakkında bir çift laf edeceğim.
Öncelikle belirtmeliyim ki, kitabı Kasım’ın ilk haftasında Alakarga yayınlarından temin ettim ve 190 sayfayı sadece birkaç saat içerisinde tamamladım. Kitap hakkında detaylı incelemelerimi ve kitabın eleştirmenlerce nasıl değerlendirildiğini sizlere yazım içerisinde aktaracağım. Fakat yazıya devam etmeden önce bolca sürpriz kaçıran barındırdığını unutmayın.
Bob Honey Kitabı Ne Anlatıyor, Ne Vaat Ediyor?
Kitap, Bob Honey isminde türlü işler yapmış ve sonucunda da kendini başarısız bir hayat serüveninin sonunda bulmuş, orta yaş krizlerinin son kavşağında olan bir adamın hikayesini anlatıyor. Bob Honey, hiç uğraşmasa bile her zaman uç noktalarda kalmayı başarabilen bir karakter. Apış arası perukları sektöründe bir numaraya kadar yükselmiş ve bununla da yetinmeyerek fosseptik depoları boşaltımı için Ortadoğu savaşının merkezine kadar ilerleyebilmiş bir kişi. Kendisinin belirli bir niteliği varsa da kendisi bilmiyor, öğrenmekle de ilgilenmiyor. Hastalık derecesinde eski kız arkadaşını özlüyor ve ona gönderdiği bir fotoğrafın detaylarını öğrenmek için California’dan Las Vegas’a kadar kesintisiz bir araba yolculuğu yapabiliyor. Bizler de Bob Honey’e ve hayatına üçüncü tekil şahıs üzerinden anlatılan bir hikayeden tanık oluyoruz.
Yazım Dili
Bob Honey’i ikinci plana atarsak, kitap yazım dili açısından olağandışı bir tarza sahip. Bu yazım tarzının Chuck Palanduk’un Fight Club’ıyla oldukça paralel olduğunu söylemek yanılgı olmayacaktır. Ancak aralarında olan en temel fark, anlatım konusunda olan tutarlılık olabilir. Sean Penn, kitapta bolca hiciv ve kara mizah yaparak, popüler kültürümüzde Amerikan emperyalizmine yapılan eleştirilerden bir kısmını Bob Honey üzerinden dile getiriyor. Fakat bu eleştiriler ve Bob Honey’in hikayesi, belirli noktalarda birbirine bağlanmakta çok zorlanıyor. Kitabın yazım dili ve anlatım tarzı bir roman havasından ziyade, bir senaryo okuduğunuz hissini de fazlasıyla zihninizde canlandırıyor. Yinede Bob Honey sizin için cesur, şeffaf ve tutkulu bir hikaye sunuyor.
Karakterler
Kitabın anti karakteri olan Bay Cultier, Bob Honey’in doğal düşmanı. Kitabı okurken birçok kez onun bir doktor, Bob Honey’in de bir akıl hastası olarak hastanede yatan bir kişi olduğunu düşündüm. Cultier, Bob Honey için ısrarla karakteri ve eylemleri üzerinden tuzaklar kurdu ama bunları kitabın sonuna kadar bir eyleme dökmekten uzak şekilde sakinliğini korudu. Bob Honey ise, tek düze olan hayatında kaosu bir mucize olarak nitelendirerek ona kapısını araladı. Bay Cultier üzerinden aslında, Amerikan emperyalizminin yol açtığı davranış biçiminin, Amerikan halkında nasıl bir etki yarattığını görme şansına erişiyoruz. Böylece bir Amerikalı bile olsanız, Ortadoğu gördükten sonrasında Amerika’da bile normal karşılanamayacağınızı yazar bize aktarıyor. Fakat kitabın sonu hakkında sürprizi bozmamak açısından, daha fazla detay vermeyeceğim.
Konu
Kitapta olan şiirler ve aforizmalar, genel anlamıyla kurguların içerisine serpiştirilmiş. Bu yapılar bağımsız olarak çok güçlü olsalar da, kurgunun geneline uyum sağlamakta güçlük çekiyorlar.
Kitap konusundan bağımsız şekilde baktığımızda saf bir Amerikan eleştirisi. Amerikan rüyasını klasik bir şekilde eleştirmektense, Amerika’nın gündeminde olan olaylarından beslenerek, karakterlerini inşa ediyor. Amerika’nın hiçbir zaman gündeminden düşmeyen Ortadoğu politikalarına karşın, Amerikan halkının nasıl bir bakış açısı kazandığını, yalancı ya da yabancı tehditler yüzünden nasıl tedirgin olduklarını eleştirel bir dille aktarıyor.
Buna ek olarak özellikle değindiği yaşlıların toplum üzerinde olan olumsuz etkilerini, cesur bir dille okuyucularıyla buluşturabilmiş. Hatta bu konuda kitabı şahsen taktir ettiğimi söyleyebilirim. Bu tür konuların, çeşitli normlar yüzünden dışarıya vurulamaması, mevcut olan gerçeğin de unutulmasına ve sadece hükümetin omuzlarına yıkılmasına neden oluyordu.
Son olarak, Ortadoğu eleştirilerini biraz açmakta fayda olacaktır. Sean Penn, Ortadoğu’da olan ülkeleri değil, Amerika’nın Ortadoğu politikalarını eleştiriyor. Savaşın doğurduğu yıkımı anti militarist bir ifade biçimiyle değil, doğrudan Amerika’nın bu savaşlarla ettiği zararlar üzerinden dile getiriyor. Bu da militaristlerin de kitabı okurken haklı tarafları görmesi amaçlanarak yazıldığı fikrini doğuruyor.
Çevirmen İlya Denizeli’ye teşekkür etmek gerekiyor. Birçok kısaltma üzerinden kitabı anlaşılır kılmak için alt metinlerle okuyucuya destek oluyor. Aksi taktirde Amerikan kültüründe olan bu yapıları ve kısaltmaları, bir Türk okuyucu olarak anlamamız güç olabilirdi.
Eleştiriyi tamamlarken, bu kitabın bir senaryo olduğunu vurgulamak gerekiyor. Tahmin ediyorum ki Sean Penn bu konunun haklarını almak ve hype yaratmak için bu kitabı öncelikli olarak çıkarttı. Sonrasında da mutlaka filmini çekecektir diye düşünüyorum. Çünkü Bob Honey ile yaş aralığı olarak da birbirlerine fazlasıyla yakınlar.
Katkı: Fırat Murat Göbel
Edebiyat içerikleri ve kitap incelemeleri ilgi alanınıza giriyorsa, Edebiyat sayfamıza mutlaka göz atın.