Kritik bir zamanda iktidar olan, demokrasinin ilk pratik uygulamasının sembolü haline gelen Demokrat Parti, 60 darbesi ile kapatılmıştır. Bu şekilde 10 yıllık iktidar süreci de sona eren partinin 3 kritik isminin idamı ise halen Türkiye tarihinde kara bir leke olarak anılmaktadır. Peki bu kadar uzun süre iktidarda kalabilmiş ve böylesine radikal bir yöntemle iktidar hayatı son bulmuş olan Demokrat Parti’nin kuruluşunu hızlandıran gelişmeler nelerdi?
7 Ocak 1946’da “Yeter! Söz Milletindir!” sloganı ile kurulan Demokrat Parti, Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi tarihinde oldukça önemli bir yere sahiptir. 1923’te cumhuriyet ilan edildikten sonra 23 yıl boyunca ülkeyi tek başına yöneten Cumhuriyet Halk Partisi‘nin seçmen nezdinde bir muhalefete sahip olması Demokrat Parti’nin kurulması ile mümkün olmuştur. İlk defa demokrasiye pratik olarak geçilen bu dönemde Demokrat Parti, çok partili hayata geçişte başat bir rolü vardı. Kurucusu Adnan Menderes’in yoğun çabalarına rağmen girdiği ilk seçimde iktidarı elde edemeyen DP, 4 yıl sonra yapılan 1950 seçimlerini kazanarak tek başına iktidar olmayı başarmıştır. Yaklaşık 10 yıl boyunca tek başına ülkeyi yöneten parti, Türk siyasi tarihinde önemli bir rol oynamıştır.
27 Yıllık CHP İktidarı
Demokrat Parti’nin kuruluşunu hızlandıran gelişmeler arasından ilki elbette 23 yıl boyunca CHP’nin muhalefetsiz bir biçimde tek başına iktidar oluşuydu. 1923 yılında cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra toplum demokratik yöneyim biçimine alıştırılmak istendi. Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk birçok adım attı ve çok partili hayata geçiş denemeleri başlattı. Bu denemeler başarısız oldu çünkü henüz toplum I. Dünya Savaşı’nın enkazından yeni çıkmıştı ve birçok yapısal değişime uğramıştı. 27 yıl boyunca tek başına iktidar olan CHP adeta devletin sembolü haline geldi. 1937’de CHP’nin 6 okunun da anayasaya girmesi ile toplum da kendini bir alternatif arayışı içinde buldu. Bu alternatifin tek ve en güçlü aktörü ise 1946 yılında kurulan Demokrat Parti oldu.
Ekonomik Sistem
Mustafa Kemal Atatürk ve onun önderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra geçen 27 yılda ekonomik sistem olarak Devletçilik ilkesini benimsedi. II. Dünya Savaşı’nda ve sonraki Soğuk Savaş Dönemi’nde ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki mücadele adeta iki ekonomik sistemin de mücadele içinde olmasına yol açtı. Tüm dünyada liberalizm ve devletçilik ya da sosyalizm bir tür mücadele içine girişti. 27 yıl boyunca tek başına iktidar olan CHP, devletçilik ekolünden geliyordu. Hatta bu, Atatürk ilkelerinden de birisiydi.
Demokrat Parti, 1946 yılında liberal ekonomiyi temsilen siyasi hayatta var olmaya başladı. Dönemde yaşanan ekonomik bunalımlar ve savaş sonrası yoksulluklar devletçi ekonomik sistemin güven kaybına uğramasına ve liberal ekonomik sistemin güç kazanmasına sebep oldu. Bunda II. Dünya Savaşı’nda ABD’nin bir “süper güç” olmasının da büyük etkisi vardı. ABD’yi örnek alan birçok toplum, liberal ekonomiye daha fazla güven duymaya başladı. Demokrat Parti CHP karşısında devletçi ekonomik sisteme karşı liberal ekonomik sistemi savundu. Bu da Demokrat Parti’nin kuruluşunu hızlandıran gelişmelerden biri haline geldi.
Muhafazakâr Arayış
Osmanlı Devleti her ne kadar son zamanlarında birçok reform ile dönüşüme uğramış olsa da devlet ve toplum düzende İslam’ın temel alındığı şeri hükümler halen geçerli idi. Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra yaşanan toplumsal ve siyasi dönüşümler ile Laiklik ilkesi benimsendi ve Medeni Kanun’un da yürürlüğe girmesiyle muhafazakâr yapı değişime uğradı. 27 yıllık iktidar döneminde gerek CHP gerekse kurucu önder Mustafa Kemal, laiklik ilkesinin gerektirdiğince birçok faaliyette bulundu. Ancak toplumun büyük bir kısmı halen muhafazakâr bir yaşam biçimini benimsiyordu. Tek partili dönemde muhafazakarlaşma büyük oranda azalmış olsa da toplumun beklentileri siyasi hayatta da karşılık bulmaya başladı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin laikliği temel alan toplumsal düzenlemeleri karşısında muhafazakâr kanadı temsilen Demokrat Parti’nin kurulması süreci bu sebeple daha da hızlanmış oldu.
Demokrat Parti ve özellikle başkanı Adnan Menderes, yönetimdeki muhafazakâr siyasi temsilci açığını fark ederek ideolojilerini de bu zemin üzerine inşa ettiler. Her ne kadar laiklik ilkesi toplumun dönüşümünde ve çağdaşlaşmasında başat bir unsur olsa da halen toplumsal arka plan dini referanslara ihtiyaç duyuyordu. Siyasi alandaki bu açık, 27 senedir yönetim ve siyasete dahil edilmeyen dini inanç faktörünün tekrar dile getirilmesine yol açtı. Demokrat Parti ise halen geleneksel toplum yapısını tam anlamıyla terk edememiş olan halkın bu isteklerini karşılayan bir unsurdu. Dolayısı ile muhafazakar arayış da Demokrat Parti’nin kuruluşunu hızlandıran gelişmeler arasında yer alıyor.
Sonuç
Demokrat Parti’nin kuruluşunu hızlandıran gelişmeler elbette siyasi ve sosyolojik açıdan saymakla bitmeyecektir. Ancak bu 3 başlık dönemin gerek ulusal gerekse uluslararası toplumsal düzenini anlamımızda bize kolaylık sağlayacaklardır. Bu 3 başlığı çatı başlıklar olarak gördüğümüzde Demokrat Parti’nin kuruluş hatta iktidara geliş süreçlerini de daha iyi bir şekilde okuyabiliriz. Sonuç olarak en temel nedenleri sizlerle paylaştık. Demokrat Parti 10 yıllık iktidarı sonucunda Türkiye’de birçok iz bıraktı. Ancak bu izlerin çoğunu, tek partili dönem sonrası demokratikleşme, liberalleşme ve muhafazakârlaşma başlıkları altında değerlendirebilmek mümkündür.
Eğer Türk siyaseti ile ilgileniyorsanız AKP Dönemindeki Olumsuz Olaylar yazımız da ilginizi çekecektir.