Günlük hayatta pek çoğumuz sık sık herhangi bir şeye inanç duyduğumuzu ifade ederiz. Belki bu ifadenin taşıdığı anlamı düşünmeye gerek bile duymamışızdır. Peki “İnanç nedir?” sorusunun önemli bir düşünce tarihi sorusu olduğunu biliyor muydunuz? İnsanlar, binlerce yıldır inanç üzerine düşünüyor. İsterseniz, gelin biz de bu düşünme eylemine dahil olalım ve bakalım inanç ne demekmiş.
İnanç Nedir, İnanç Yapıları Nelerdir?
İnanç, bir düşünceyi içten bir biçimde doğru kabul etme anlamına gelmektedir. Bu ifadenin herhangi bir kanıt beklemeksizin bir şeye inanma anlamını içerdiği söylenebilir. Çünkü bir düşünceyi kanıta dayalı doğru sayma bilgi olarak adlandırılmaktadır.
Örneğin, üçgenin iç açılarının toplamının 180 olduğu bir bilgidir. Bu sebeple, “Üçgenin iç açıları toplamının 180 olduğuna inanıyorum” demeyiz. Ama eğer farklı galaksilerde yaşam olduğunu düşünüyorsanız bu bir inançtır. Çünkü bu düşünceyi destekleyecek bilimsel verilere sahip olmanız henüz mümkün değil.
İnançla bilgi arasında kimi zaman sınırları net olmayan çizgiler vardır. Bir şeyin inanç mı yoksa bilgi mi olarak adlandırılacağı bazılarımız için kafa karıştırıcı olabilir. İnanç ve bilgi arasındaki sınırı netleştirmek, genellikle verilerle ilgilidir.
Örneğin:
- S. Bach’ın klasik müziğin zirvesi olduğuna inanıyorum.
- Klasik müziğin zirvesinin J. S. Bach olduğunu biliyorum.
Bu iki önermenin aynı doğruyu ifade ettiğini düşünebilirsiniz. Ama aslında bu iki önerme, tam olarak aynı şeyi ifade etmiyorlar. İlk önermede, kişisel bir görüş, bir tür inanç söz konusudur. Bu durum, genellikle içsel algılarımızla ve güven duygumuzla ilişkilidir. İkinci önerme ise bir müzik eleştirmeninden duyabileceğimiz teknik bir ifade içermektedir. Bilgi; gözlem, deney ve verilere dayandığı için inancı aşan bir yapısı bulunmaktadır.
İnancın Tarihsel Serüveni
Düşünce tarihininde inanç üzerine ciddi soruşturmalar yürütülmüştür. Aslında felsefenin doğuşunda dahi inancın etkili olduğu söylenebilir. Çünkü ilk filozoflar, Yunanlıların çoktanrılı pagan inançlarını tatmin edici bulmamışlardır. Her olayı Tanrısal bir güce bağlayan pagan inancının yerine sistemli düşünceyi tercih etmişlerdir.
Mezopotamya, Çin ve Hindistan’da ise inancın serüveni daha farklı bir seyir izlemiştir. Bu coğrafyalarda ise dini inançlar düşünceyle desteklenme eğilimindedir. Yani ne inanç ne de düşünce, toplumsal dinamiklerin dışına itilmemiştir.
Bu kültürel farklılığın tüm yaşamı etkilediği söylenebilir. Antik Yunan’ın manevi mirasçısı olan Avrupa Medeniyetini bir düşünün! Toplumsal, siyasal, sosyal ilişkilerin hemen hepsi kurallara, sözleşmelere ve kanunlara yaslanmaktadır. Sözlü taahhüt yerine kanunlarla güvenceye alınmış şartlar geçerlidir. Ancak toplumsal kuralların dünyanın her yerinde aynı şekilde işlediğini söyleyemiyoruz. Bunun arkasındaki sebepleri inanç anlayışıyla ilişkilendirmek mümkün görünüyor. Burada bahsettiğimiz konunun, yalnızca dinsel inanç olmadığını tekrar belirtelim.
İnanç kavramı, her ne kadar dinsel inanç olarak sık sık karşımıza çıksa da içerdiği tek anlam bu değil. Daha önce de bahsettiğimiz gibi inanç, içsel bir güven duygusuyla ilişkilidir. Bazı medeniyetlerde toplumsal ilişkiler, güven duygusuna dayalı şekillenmiştir. Bu güven duygusu, yalnızca toplumsal ilişkileri değil başka toplumsal dinamikleri de etkilemiştir. Yine bu duruma bağlı olarak, doğu ve batı arasında Tanrısal inancın geçerliliği konusunda da farklılıklar bulunmaktadır.
Yapılan araştırmalar, günümüzde herhangi bir dini inancı olmayanların sayısının Avrupa’da giderek arttığını göstermektedir. Bununla birlikte örneğin; Ortadoğu coğrafyası için aynı şey geçerli değildir. Dini inanç, bu coğrafya için hala oldukça etkili bir eğilimdir.
İnanç ve Din Arasındaki Fark
Dini inançlarla ilgili en temelde iki farklı görüş bulunduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan biri evrimsel antropolojik görüş iken diğeri dini görüştür. Evrimsel antropolojiye göre Tanrı ve din inancı tarih içerisinde şekillenmiştir. İlk insanlardan bugüne uzanan süreçte, inançlar da belli değişiklikler geçirmişlerdir. Bu görüşe göre, dinler doğal olaylara karşı geliştirilen bazı duygular sebebiyle ortaya çıkmıştır. Bu duygular:
- Deprem, sel gibi doğal afetlere karşı geliştirilen korku duygusu
- Hastalık, ölüm gibi durumlarda veya ölüm riski oluşturacak durumlarda gelişen korunma ihtiyacı
- Kaybedilen yakınlarla başka şartlarda buluşmaya dair geliştirilen umut hissi
Evrimsel antropolojiye göre bu ve benzeri duygular sebebiyle Tanrı inancı ortaya çıkmıştır. Bu iddiaya göre zamanla yeni şartlar, yeni riskler sebebiyle dini inançlar insanlar tarafından şekillendirilmiştir.
Dini inancın kökenine dair diğer temel görüş ise dini görüştür. Dini görüş de kendi içerisinde alt kollara ayrılmaktadır. Bu görüşteki merkezi düşünce, Tanrı’nın en yüce hakikat olduğudur. Bu hakikat, insan zihni tarafından sonradan üretilmiş değildir. İnsan, içsel olarak Tanrısal inanca sahiptir. Çünkü Tanrı’nın yarattığı her insanla özel bir iletişimi bulunmaktadır. Bu iletişimi sağlayan ruhumuz, Tanrı’dan bir parçadır ve onun bedensel olarak ikna edilmeye ihtiyacı yoktur.
Tanrı inancına sahip olanlar, Tanrı hakkında beş duyu organıyla, deney ve gözlemle veya istatistiki verilerle ikna edilmeye ihtiyaç duymaz. Çünkü inananlara göre Tanrısal inanç, iç dünyamızla ve görünen alemi aşan “transandantal” alanla ilişkilidir. İnanç verilerini de bu alandan almaktadır. İnsanın iç dünyası tamamen ona özel olduğu için, inanç verileri de kişiye özeldir.
Semavi dinlerde, peygamberlerin toplum tarafından sevilen ve güvenilen karakterlere sahip olmasının nedeni budur. O peygamberin yalan söylemediğine dair “inanç” beslenmektedir. Bu sebeple İslam Peygamberi Hz. Muhammed’e, insanlar tarafından “Emin” ismi verildiği bilinmektedir.
İnanç Hürriyeti
Günümüzde kişilerin inanç hürriyeti, yasalar tarafından güvence altına alınmış durumdadır. İnsan Hakları Beyannamesi’ne göre, herkes istediği inanca mensup olma hürriyetine sahiptir. Ayrıca ibadet, ayin, inancın beyanı hürriyeti de aynı beyanname ile güvence altına alınmıştır.
Kimsenin bir diğerini inanmaya veya inanmamaya zorlamaya hakkı yok neyse ki! Herkes vicdan ve din özgürlüğüne ve buna bağlı olarak yasal sınırlarda davranma hakkına sahiptir. Bu yasal güvencenin dünyanın dört bir yanında geçerli olduğu günleri de görmeyi diliyoruz.
Dinlerin kökenine inme vakti! İşte sizin için eşsiz bir öneri: Din Nasıl Ortaya Çıktı?