TarihSosyoloji

Din Nasıl Ortaya Çıktı?

Din Nasıl Ortaya Çıktı?

Dinin nasıl ortaya çıktığı, hangi yıllarda boy gösterdiği konusunu netleştirecek bir belgeye ne yazık ki sahip değiliz. Fakat elimizdeki verilerle bunun ihtimalleri üzerinde durabilmek için sizi “Din Nasıl Ortaya Çıktı?” başlıklı yazımızı okumaya davet ediyoruz.

İnsanın karmaşık bulduğu her şey, kendi bedeni ve ruhu da dahil olmak üzere çeşitli bileşenlerden meydana gelmiştir. Bu alt maddeleri aramak, keşfetmek ve anlamlarını çözmek yeni bir ihtiyaç meydana getirmiştir: Kaynağını öğrenmek. En zorlayıcısı bu son adım olmuştur. Çünkü etraftaki nesnelere bakarak bunları meydana getiren kaynağı hayal ve tahmin etmek çok farazi bir şeydir.

Din İlk Olarak Ne Zaman ve Nerede Ortaya Çıktı?

Çeşitli ibadet çeşitleri ve ahlak kuralları çerçevesinde şekillenen dini özet olarak inanç kelimesiyle ifade edebiliriz. Tarihi kayıtlara bakıldığında din kavramı, kültürlere göre değişik anlamlar kazanmaktadır. Din kavramı coğrafya ve kültür şartlarına göre zamanla yeni değerler kazanmıştır. Din sözcüğü Arapça kökenlidir. Bunun yanında köken olarak “yol, hüküm, ödül” gibi anlamları da bulunmaktadır. Dinin ilk olarak nerede ve nasıl ortaya çıktığı ile ilgili elimizdeki en somut veriler kutsal kitaplardır. Sosyologlar tarafından dinin kökeni ile ilgili bazı teoriler ortaya atılmıştır. Bu teoriler bir dönem Batı ülkelerinde kabul görse de bir süre sonra birer polemik haline gelmiştir. Bu noktada bahsettiğimiz iki teori vardır:

Evrimci Görüş

Dil, etnik, sosyoloji, psikoloji gibi alanlarda öne çıkan bilim adamları dinin kökeninin ilkel hayat yaşayan kabileleri inceleyerek bulunabileceği görüşündeydi. Yeni Zelanda, Avustralya, Afrika ve Asya’da yaşayan bazı ilkel kabilelerin inançlarından hareket ettiler. Edward Burnett Tylor dinin başlangıcının animizm, James Frazer büyü, Durkheim totemizm olduğunu düşünüyordu. Diğer bilim insanları tarafından yaklaşım tarzlarına göre psikolojik ve sosyolojik dayanaklı teoriler ortaya atıldı. Bunlara göre, insanoğlu tabiattan korktuğu veya topluluk düzenini sürdürme arzusunda olduğu için dine yönelmişti. Max Müller, 1878 yılında bu konu hakkında “Her gün en çok okunan gazeteler din çağının geride kaldığını, inancın bir yanılsama ya da çocukluk döneminden kalan hastalık olduğunu, tanrıların bir insan buluşu olduğunu yazıyorlar…” şeklinde düşüncelerini belirtti. Crawley ise bilim ve dinin karşıt olduğu görüşünü savunuyordu.

Vahiy Temelli Görüş

Aslında Protestan bir rahip olan Wilhelm Schmidt, ilkel topluluklar arasında yaptığı etnolojik çalışmalardan sonra yayınladığı Der Ursprung der Gottesidee eserinde dinin ilk versiyonunun tektanrıcılık olduğunu savundu.

Dilbilimci Max Müller, din kaynağını dilbilimsel metotlarla birlikte tanrısal ilk vahye dayandırmaktaydı. Tanrı fikrinin tarihini ele alan Müller’e göre Tanrı’nın dünyayı yaratması esnasında bu fikir, ilk vahiyle başladı. Ancak insan, dil hataları nedeniyle aynı tanrıya değişik adlar taktı. Zamanla bu isimlerin her birinin farklı tanrıları kastettiği yanılgısına düşüldü. Böylece çoktanrıcılık ortaya çıktı. Müller’in asıl anlatmaya çalıştığı şey ise “Tüm dinlerde olan ve değişik dillerle ifade edilen şey; aynı tanrısal gerçek, aynı vahiydir.” cümlesiyle özetlenebilir.

Dinin kökeninin tektanrıcı vahiyden ileri gelen bir kökü olduğunu savunanlar belli bir dinî inanca sahip olanlardır. Wilhelm Schmidt, Protestan mezhebine bağlı bir rahip ve aynı zamanda bir bilim adamıydı. Max Müller de aynı şekilde, inançlı bir Hristiyan’dı. Geleneksel Hristiyan anlayış, tanrısal vahiy dini olarak sadece Yahudiliği ve Hristiyanlığı saymaktadır. Bu anlayışa göre Hristiyanlık Yahudiliğin bir devamıdır fakat Hristiyanlığın ortaya çıkışıyla Yahudiliğin hükmü kaldırılmıştır. Diğer dinler ise tümüyle uydurmadır. Tanrının bu dinlerin yaratılmasında bir katkısı ya da müdahalesi yoktur. Hinduizm de aynı yaklaşıma sahiptir. Ama Budizm’in temelinde yatan anlayış tamamen farklıdır. Tanrısız bir din olarak bilinmektedir ve kendini ya da diğer dinleri tanrısal vahye dayandırma durumu yoktur.

Din ve Diğer Bilimlerin İlişkisi

Din ve Diğer Bilimlerin İlişkisi
Din ve bilim arasındaki ilişki incelendiğinde, farklı görüşlerin ve tartışmaların seslerine kulak vermek gerekebilir.

Din ve bilimin ilişkisi ele alındığında çeşitli görüşler ortaya çıkar. Bazı kişiler dini, bilimin tamamlayıcısı olarak görürler. Bazı toplumlar ise din yoluyla elde edilen bilgilerin tartışılamaz, çarpıtılamaz, kesin ve doğru bilgiler olduğunu savunurlar. Fakat bilimsel bilgi, temel olarak sorgulanabilir ve değişebilirdir.

Dinin felsefe ve metafizik ile olan bağı ise çok daha kuvvetlidir. Tanrıyı anlama olgusu, soyut güçlerin özelliklerini keşfetmek için kullanılan metafizik bilimiyle yoğun bir ilişki içindedir. Felsefe ise, düşünmeyi ve sorgulamayı teşvik eder. Bu nedenle mantıksal temellerle dinin nasıl ortaya çıktığı ve kaynağının ne olduğunu bir tabana oturtmaya yardım eder.

Din ve mistisizm (gizemcilik) ile daha çok içe dönme, kendini keşfetme, yoga, oruç, sema (dönme), çile gibi fiziksel kurallara dayanır. Tanrıya ulaşmak için mantıksal düşünce yerine kalp ve ruh ile çeşitli davranışlar sergileyerek Tanrıyla birleşmeyi hedefler.

Din ve bilim arasındaki ilişkiye farklı bir bakış açısını incelemek için Gökhan Bacık tarafından hazırlanan Din ve Bilim Arasındaki İlişkiyi Yeniden Tartışmak çalışmayı inceleyebilirsiniz.

En Yaygın Dinler Hangisidir?

Takipçi ve inanan sayılarına göre en yaygından en az yaygına doğru dinleri sıralarsak:

  1. Hristiyanlık
  2. İslam
  3. Hinduizm
  4. Budizm
  5. Sihizm
  6. Yahudilik
  7. Bahailik
  8. Kaodaizm

Bunların devamı olan daha birçok din bulunmaktadır. Mezheplerin de sayısı göz önüne alınırsa, dünya çapında yüzlerce din olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Ülkemizdeki önemli felsefe profesörlerinden Hasan Aydın ve çalışmalarına dair detayları öğrenmek isterseniz, güzel bir yazı önerimiz var: Hasan Aydın Kimdir?

Shares:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir