PsikolojiTarih

Yunan Mitinden Gelen Bir Teori: Psikolojide Ikarus Sendromu

Psikolojide ikarus sendromu

Pek çok insan, Yunan mitolojisinde yer alan Ikarus’un anlatısı sebebiyle derinden etkilenmiş ve bu anlatı, çoğu insanı da düşünmeye sevk etmiştir. Ikarus’un ölümü, insanlığa ibret veren bir yönü olmasının yanı sıra, hayattaki pek çok şeyin sorgulanması gerektiğini insanlığa hatırlatır. Ikarus’un hikayesi, nesilden nesle aktarılmakla kalmamış; sinemaya, resme, tiyatroya, şiire ve hatta psikolojiye de konu olmuştur. Bunun nedeni, aslında tüm insanların içinde potansiyel bir Ikarus’un var olması ancak çok azının kendi dengesini bularak Ikarus gibi hazin bir sona sahip olmamasıdır. Psikolojide Ikarus sendromu konusuna yer vereceğimiz bu içerikte, her şeyin başlangıç noktası olan Ikarus’un hikayesine yöneleceğiz.

Daidalus Kimdir?

Daidalus ve İkarus
Daidalus ve Ikarus

Ikarus’un hikayesini daha iyi anlayabilmek için öncelikle babası Daidalus hakkında bilgi sahibi olunması gerekir. Bazı kaynaklarda Daidalos ya da Deadalos adıyla da anılan Daidalus, “ustaca işlenmiş ya da işleyen” anlamına gelen adının hakkını veren Atinalı bir zanaatkar ve sanatçıdır.

Daidalus’un Hikayesi

Elinden her türlü iş gelen Daidalus, mimarlık ve heykeltıraşlığın yanı sıra çeşitli mekanik araçlar yapabilen ve geliştiren bir ustadır. Öyle ki, Platon’un Menon diyaloğunda bahsi geçen canlı heykeller Daidalus tarafından oluşturulmuştur.

Daha sonra Girit’e yerleşen Daidalus, bir süre sonra Giritli bir kadından olan Ikarus adlı oğlunu kucağına alır. Girit’te kaldığı süre boyunca pek çok olaya karışan Daidalus, Kraliçe Pasiphae’ye aşık olduğu boğa ile çiftleşebilmesi için bir düzenek icat etmiştir. Kraliçe, bu beraberliğin ardından boğadan hamile kalarak Minotauros adında yarı insan yarı boğa bir erkek çocuğu dünyaya getirmiştir.

Minotauros doğduktan sonra Kral Minos, Daidalus’tan Minotauros’un hapsedilebileceği bir labirent yapmasını ister. Böylece labirente kapatılan Minotauros’a her yıl 7 kadın ve 7 erkek kurban edilmeye başlanır. Ancak Atinalı insanlar zamanla bu durumdan rahatsız olur. Halkın sesi olarak öne çıkan Theseus, labirente girerek Minotauros’u öldüreceğini ilan eder ancak Theseus bir sorunla karşı karşıyadır. Karmaşık bir mekanizmaya sahip olan labirentten nasıl geri çıkacağına dair bir fikri yoktur.

Daidalus, Theseus’un yardımına koşarak kralın kızı Ariadne’ye labirent ile ilgili ipucu verir. Böylece Theseus, Ariadne’den aldığı bilgiler ışığında Minotauros’u öldürüp labirentten çıkar. Ancak Theseus’un başarısının arkasında Daidalus’un bir parmağı olduğu duyan kral, zanaatkarı ve oğlu Ikarus’u aynı labirente kapatarak onları mahkum eder.

Ikarus ile Daidalus’un Labirentten Kaçışı

Ikarus hikayesi aslında tam da hapsedildiği o labirentte başlar. Babası Daidalus ile Ikarus, uzun bir süre labirentte mahkum kalırlar. Ancak bir süre sonra Daidalus’un aklına muhteşem bir fikir gelir. Daidalus’a göre bal mumu ve tüy kullanarak kuşlarınkine benzer bir kanat yapmak, labirentten kaçmanın tek yoludur.

Aklına gelen dahiyane fikri ustaca işlemeye başlayan Daidalus, ahşap bir iskeletin üzerine tüyleri dizerek onları bal mumu ile birbirine sabitler. Hem kendisine hem de oğluna kanat yapan Daidalus, kanatları bitirdiği zaman labirentten kaçış vaktinin geldiğini anlar.

Uçmaya başlamadan hemen önce Daidalus oğlu Ikarus’a kanatları dikkatli kullanması gerektiğini söyler. Çünkü bu kanatların kullanımı, Nietzsche’nin diyalektik dengesinin tam olarak anlaşılmasını gerektirir. Çok yüksekten uçmak, güneşin kanatları eritmesi riskini taşırken, çok alçaktan uçmak ise okyanusun rutubetinden dolayı kanatların ağırlığını kaybetmesi riskini taşır. Bu nedenle Ikarus’un bir denge içinde uçması gerekir.

Uçmaya başladıkları an Ikarus, babasının yaptığı uyarıları görmezden gelir. Uçabiliyor olmanın verdiği sarhoşluk nedeniyle güneşe çok yakın uçmaya başlar. Ancak Güneş Tanrısı Helios, Ikarus’un bu denli yüksekten uçmasını kendisine karşı yapılmış olan bir saygısızlık olarak görür. Bu nedenle de Ikarus yükseldikçe güneş ışınları bal mumunu eriterek kanatları yakmaya başlar. Kanatları eriyen Ikarus, son sürat denize düşer. Suda yüzen bir tüy yığının altında kaybolan Ikarus, düştüğü yerde boğularak ölür.

Ikarus Kompleksi Nedir?

henry murray
Psikolojide Ikarus sendromu kavramı, ilk kez Henry Murray tarafından ortaya atılmıştır.

Ikarus kompleksi terimi ilk kez Henry A. Murray tarafından psikanaliz ve kişilik teorisinde kullanılmıştır. Söz konusu kompleks, aşırı hırslı kişiliği ve kendi başarılarına kapılıp giden insanları tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Kısacası Ikarus kompleksi, sıradan ölümlülerin yapamayacağı şeyleri, Ikarus gibi göz ardı edebileceklerini varsaymaya başlarlar.

Hükümet liderleri, CEO’lar ve Hollywood yıldızları; sıklıkla görevden alınma, toplum içinde aşağılanma ya da hapisle sonuçlanan bu sendromun ortak kurbanlarıdır. Ikarus kompleksi, aşağıdaki özelliklerin birkaçına ya da tamamına sahip olan bir kişilik tipi olarak kendini gösterir:

  • Dikkat ve hayranlığın odak noktası olarak hizmet eden narsistik davranışlar,
  • Geleceğin geçmiş veya bugün tarafından kısıtlanmadığı ve hiçbir hedefin ulaşılmaz olmadığı yükselişçilik inancı ile gelecekteki “çarpma ve yanma” önsezisinin verdiği düşme beklentisinin bir arada olması,
  • Ateşe karşı duygusal bir çekim ya da ateşe hayranlık duyulması,
  • Çok fazla su görüntüsü ile bağlantılı olası çocukluk enürezisi (yatak ıslatma) ya da inkontinansı (idrar kaçırma).

Bazıları, ne olduğunu görmek için bilerek güneşe yakın seyir yaptıklarını iddia eder. Acı çekenler, bu yüksekliklere ulaştıktan sonra daha yüksek heyecanlar ararlar. Bu heyecanların en büyüğü ise kendi yok oluşlarının bilinçsizce yumurtadan çıkmasıdır. Murray’a göre bu kompleksin doğurmuş olduğu bazı sonuçlar ise şu şekildedir:

  • Ölümsüzlüğe ya da yeniden dirilişe bir özlem duyma,
  • Oidipus Kompleksi,
  • Peter Pan Sendromu,
  • Kadınları narsistik kazanımlar için kullanılacak bir nesne olarak görme.

Tarihteki İnsanlar ve Ikarus Kompleksi

Ikarus sendromlu ünlüler
Ikarus sendromuna sahip tarihten kişiler

Tarihteki ünlü insanların sahip olduğu devasa ego, bir tür deformitedir olarak görülür. Söz konusu olan bu devasa ego, sürekli olarak kendi kendini yok etme noktasına kadar gelen kötü huylu bir hastalık gibi tanımlanır. Bu yüzden de herkes tarafından bilinen pek çok insan süpernovaya, yani bir yıldızın ölümünden önce meydana gelen devasa bir patlamaya benzer.

Ikarus kompleksi, psikoterapist Henry A. Murray tarafından bu tip inşaları karakterize etmek için icat edilmiştir. Bu tür narsistik büyüklenmeciliğe sahip olan ve örnek verilebilecek bazı tarihi figürler ise şunlardır:

  • James Dean
  • Marlon Brando
  • Orson Welles
  • Janis Joplin
  • Charlie Sheen
  • Hitler
  • Idi Amin
  • Stalin
  • Papa Doc Duvalier
  • Augusto Pinochet
  • Donald Trump

Henry A. Murray tarafından ortaya atılan Ikarus kompleksi, bu tür tarihi figürlerin hem ani yükselişini hem de ani düşüşünü açıklayacak temellere sahiptir.

Birdman Filmi ve Ikarus Kompleksi

birdman
Birdman – Riggan Thompson

Ikarus kompleksi için verilebilecek en iyi örneklerden biri de ödüllü bir film olan Birdman’dir. Filmin baş karakteri olan Riggan Thompson, Ikarus kompleksine sahip olan bir kişinin en kapsamlı ve nüanslı temsillerinden birini oluşturur.

Ikarus kompleksine sahip olan insanlar genellikle narsisizm ve ölümsüzlük için güçlü bir özlem duyma gibi özelliklere sahiptirler. Bu insanlar, sürekli olarak kendi sınırlarının farkına varabilmek için mücadele eder ve bu süreçte genellikle başkalarına zarar veren eylemlerde bulunma riski alırlar.

Aynı zamanda bu insanlar, sıklıkla başarı ve başarı arzusu arasında muazzam bir dengesizlik olduğunu görürler. Böylece idealize edilmiş amaçları ve gerçekleri arasında önemli bir boşluk olduğunu gösteren çeşitli zihinsel kavgalara girerler. Tüm bunlar, Ikarus kompleksine sahip olan insanların hedeflerinin başarısız olma riskini artırır.

Film boyunca Riggan, ünlülüğün vermiş olduğu küstahlığın ve sanatsal bütünlüğünün yanı sıra itibarı ve kendi varlığı ile derinlemesine bir mücadeleye girer. Elbette Riggan’ın Ikarus kompleksi bunlarla da sınırlı kalmaz. Riggan karakteri film boyunca narsistik davranışlar sergiler ve yükselişçilik inancına sıkı sıkıya tutunur.

Riggan’ın Ikarus Kompleksi

Riggan’ın solmuş itibarından başka bir şey olarak görülme umuduyla kendi başına bir araya getirdiği oyun, film boyunca ona en çok ait olan şeydir. Riggan bir sanatçı olarak görünmek, ölmeden önce yaptıklarıyla tanınmak ve ikisi de düşen uçaktaysa George Clooney tarafından gölgede kalmaktan kaçınmak istemektedir. Tüm parasını, zamanını ve enerjisini Carver’ın yapımına yatırır. Ancak, bunun nedeni sadece onu güçlendirme ya da mahvetme gücüne sahip olan eleştirmen tarafından başarısızlığa uğratıldığından emin olmaktır.

Karakterin yaşadığı dikkat ve hayranlığın odak noktası olarak hizmet eden narsistik davranışlar, Riggan’ın tüm yıkımının odak noktasıdır. Narsistik davranışları, onu zihinsel olarak parçalara ayırır ve sahnede kendini vurarak intihar etmesine neden olur. Bu da ironik bir şekilde sönmüş olan ününü yeniden alevlendirecek bir medya gösterisine dönüşür.

Bu noktada, Riggan’ın geleceğini döngüsel olarak gördüğünü ve “viral” statüsünün modası geçtiğinde başladığı yere geri döneceğini iddia etmek mümkündür.

Diğer bir yandan, karakterin yükselişçilik özelliği olduğu gözle görülür bir gerçektir. Filmin pek çok sahnesinde yükselme, havada süzülme ve uçma fantezilerine sahip olduğu görülen Riggan, yerçekimi yasalarının üstesinden geldiğine inanır.

Ikarus’tan Çıkartılması Gereken Ders

Hikayenin klasik sonucu, riske girmenin istenmeyen etkileri olabileceğinden hırsa karşı dikkatli olmaktır. Ancak, Ikarus’tan çıkartılacak pek çok farklı ders mevcuttur.

Hırs, her zaman bir gurur duygusuyla motive olmaz. Ikarus neden bu kadar yükseklere uçtu? Sadece tahmin yürütebiliriz; belki de güneşe dokunmanın nasıl bir şey olduğunu deneyimlemeye can attığı için olabilir.

Belki de Ikarus, sanıldığı kadar motive değildi ve belki de kazara çok yükseğe uçtu. Bir ihtimal Ikarus, saçlarında rüzgar ve yüzünü ısıtan güneşle uçmanın zevkine ve coşkusuna o kadar dalmıştı ki, nereye gittiğini unuttu. Belki de, karanlıkta soğuk bir taş labirentte uzun süre kilitli kaldıktan sonra o sıcaklığın vereceği mutluluğu hissedeceğini umuyordu. Gerçekten Ikarus’u suçlamak mümkün müdür?

Girit Adası’nda mahsur kalan Ikarus, korkunç bir kaderden kaçmaya çalışıyordu. Elbette kaçmanın çeşitli yolları vardır. Bazıları için özgürlük, sadece fiziksel olarak hareket edebilme meselesidir.

Ikarus, artık hapsedilmiş ya da bir kuleye kapatılmış değildi, ancak yine de daha fazlasını istiyordu. Bu bir açgözlülük mü yoksa aptallık mıydı? Belki de bedeninin özgür olması, Ikarus için yetersizdi. Ikarus belki de ruhunun özgür olmasına ihtiyaç duyuyordu ve bunun için de bir güzelliğe doğru kaçması gerekiyordu. Böylece Ikarus, daha önce gördüğü her şeyden daha parlak ve daha saf olduğu için güneşe uzanmayı tercih etti. Sonuç olarak Ikarus, belki de egoistten ziyade idealistti ve uçma şansımız olsaydı ne yapacağımızı kendimize sormamızı sağladı.

Sizlere eşsiz bir önerimiz daha var: Stanford Hapishane Deneyi

Shares:

1 Yorum

  • Şemsettin
    Şemsettin
    1 Şubat 2022 at 11:37

    Yunan mitolojisini karakterize eden had bilmezlik Ikarus mitinde de görülüyor. Birisi çıkar, kendi sınırlarını aşmak, “kendini aşmak” için çılgınca isteklere kapılır ve Tanrılar tarafından cezalandırılarak belasını bulur. İnsan olduğumuz zaten unutulacak bir şey değil ama bir anlığına büyüleyici, Prometheusçu, Frankesteincı, Faustçu isteklere kapılmaya görün hemen suratınızda Tanrının tokadını hissediverirsiniz. Bu şahane içerik için teşekkür ederim.

    Reply

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir