Sanat

Vincent Van Gogh Hayatı ve Bilinmeyenleri

Vincent Van Gogh: Hayatı ve bilinmeyenleri

Yaşadığı dönemde hak ettiği değeri göremeyen ancak popüler kültüre kolayca meze olabilen bir dehadan söz ettiğinizde herkes kimden bahsettiğinizi anlayacaktır. Vincent Van Gogh, hem hayatı hem de sanata yön veren eserleri ile tüm tarihi etkileyebilen bir ressamdır. Dolayısı ile Vincent Van Gogh hayatı ve bilinmeyenleri de her zaman gündem olan bir konu olmaya devam edecek.

“İçimde büyük bir ateş yanıyor ama kimse onu ısıtmak için durmuyor ve yoldan geçenler sadece bir tutam duman görüyor.”

Van Gogh aslında sadece bu sözleri ile bile bizlere hayatı hakkında birkaç fikir verebiliyor. Hatta tam da bu tarz sözleri yüzünden kendisi zamanının “deli” ressamı olarak bilinmekteydi. Elbette ki ünlü ressamın yaşadıklarını anlamlandırabilmek için bunlar yeterli olmayacaktır. Bu nedenle, dilerseniz Vincent Van Gogh hayatı ve bilinmeyenleri hakkında daha detaylı bilgilere geçebiliriz.

Vincent Van Gogh’un Hayat Hikayesi

Vincent Van Gogh’un Hayat Hikayesi
Vincent Van Gogh’un oldukça etkileyici bir hayat hikayesi var.

Vincent Van Gogh, 30 Mart 1853’te Hollanda’nın Zundert köyünde dünyaya gözlerini açtı. Babası Theodorus ve annesi Anna oğullarına daha önceden ölü doğan ilk çocuklarının ismi olan “Vincent” adını verdi. Çok parlak bir eğitim hayatı olmayan Van Gogh zor da olsa gittiği yatılı ilkokulu tamamlamayı başardı. Ancak daha sonra ortaokulu yarıda bıraktı ve bir daha hiçbir zaman okula dönmedi. Bu dönemlerde kendisi gelecek için umut vaat etmeyen ve yeteneklerini dahi sergilemeyen biriydi.

Van Gogh’a dair bulunan en eski mektupta kendisinin on altı yaşlarındayken bir sanat satıcısının yanında staj yaptığı öğrenilmişti. Tahmin ediyoruz ki sanata olan merakı ve aşkı da buralarda yeşermeye başladı.

Vincent’ın Dönüm Noktası

Vincent’ın Dönüm Noktası
Vincent’ın Maden İşçileri eseri.

Vincent Van Gogh, hayatının büyük bir bölümünde ne yaptığını ve hatta gelecekte ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Bu nedenle pek çok mesleği denedi ve pek çok şehirde yaşadı. Örneğin; öğretmenlik, okul müdürlüğü, sanat satıcılığı ve vaizlik denediği meslekler arasında yer alıyor. Ayrıca, vaizlik yaptığı dönemde Borinage’deki maden ocağında maden işçileri ile birlikte yaşıyordu. Yani Vincent’ın çektiği yoksulluğun gençlik dönemlerinde de mevcut olduğu söylenebilir.

“Orası kasvetli bir yer ve etraftaki her şeyde iç karartıcı ve ölümcül bir his var. Oradaki işçiler genellikle ateşten bir deri bir kemik kalmış, bitkin ve hava şartlarından yıpranarak erken yaşlanmış insanlar. Kadınlar da genellikle solgun ve bezmiş duruyor.”

Vincent’tan Theo’ya, 1-16 Nisan 1879

Kendisi bu dönemlerde sıklıkla okuyordu. Müze rehberleri, edebiyat dergileri ve şiirler Vincent’ın en çok okuduğu şeyler arasında yer alıyor. Ek olarak çizim yapmaya da bu dönemlerde başlamıştı ve sık olmasa da bir şeyler üretmekteydi. Boş vakitlerinde sıkıntıdan karaladığı eserlerini ise yazdığı mektuplarla beraber kardeşi Theo’ya gönderiyordu. Dönüm noktası da tam olarak bu noktadan sonra meydana geldi. Çünkü kardeşi Theo, Vincent’ın çizimleri üzerine yoğunlaşması gerektiğini dile getirdi. Vincent da sanata olan aşkından dolayı bu fikri kolayca kabullendi ve harekete geçti. Ekim 1880’de Brüksel’e yerleşti ve burada kendi çizim tekniğini geliştirmek için çalışmalar gerçekleştirdi. Ancak bu dönüm noktası aynı zamanda büyük yoksulluğun da başlangıcı oldu. Çünkü artık Vincent’ın sabit bir geliri yoktu ve para kazanması neredeyse imkânsız hale gelmişti.

Sanatçılığın İlk Yılları

Sanatçılığın İlk Yılları
Vincent, sanatçılığının ilk yıllarında ailesi ile birçok problem yaşadı.

Vincent sanatçı olmaya karar verdikten çok kısa bir süre sonra bu şekilde yaşayamayacağını fark etti. Çünkü elde ettiği gelir yaşam koşullarını karşılamak için hiç de yeterli değildi. Bu nedenle 1881 senesinde ailesinin yanına yerleşti ve onların desteğini alarak sanata daha çok vakit ayırmayı planladı. Ancak Vincent’ın kardeşi Theo dışında herhangi bir destekçisinin olmadığını söylemek de mümkün. Çünkü ailesi Vincent’ı büyük bir sosyal başarısızlık örneği ve yük olarak görüyordu. Belki de Vincent’ın delirmesine sebep olan tohumlar ilk olarak bu dönemde atılmaya başladı.

Vincent Van Gogh, kuzeni Kee Vos’a âşık olunca ilham bulma konusunda da büyük bir yol katetmiş oldu. Ancak Vos ne yazık ki Vincent’ın aşkına karşılık vermedi. Bunun üstüne ailesiyle de giderek arası açılınca Vincent tekrardan çaresiz bir şekilde aile evini terk etmek zorunda kaldı.

“Babam asla benimle empati kuramaz ya da bana sempati duymaz. Ben de asla babamla annemin rutinine alışamam, bu benim için çok sıkıcı, beni boğar.”

Vincent’tan Theo’ya, 23 Aralık 1881

Ailesinden ayrıldıktan sonra Lahey’e yerleşen Vincent burada kuzeni Mauve’den resim dersleri almaya başladı. Neredeyse her gün stüdyoya giderek sanat konusunda büyük ilerleme kazanıyordu. Üstelik büyük aşkı Sien Hoornik ile de bu dönemde tanıştı. Vincent’ın hem model hem de bir fahişe olan Sien ile ilişkisi Mauve ve Theo dahil hiç kimse tarafından onaylanmadı. Ancak kendisi ilişki tamamen kurtarılamaz bir hale gelene kadar büyük bir aşkla Sien ile ilgilenmeye devam etti. Ayrıldıktan sonra ise kendisini bozkırlara verdi ve birçok kır manzarasını resimledi.

Vincent ve Paris

Vincent ve Paris
Vincent’ın Theo’ya gönderdiği mektup.

Vincent Van Gogh yetişkinliğe adım attığı dönemlerde de birçok farklı şehirde yaşamaya devam etti. Hollanda ve Belçika’nın farklı şehirlerinde ressamlık eğitimi aldıktan sonra acele ile verilmiş bir kararla abisi Theo’nun yanında taşındı. Hatta kendisi eskiz defterinden yırtılmış bir kâğıda hızlıca yazdığı bir notu göndererek kardeşine onun yanına geldiğini bildirmişti.

“Sevgili Theo’m, birdenbire geldim diye bana kızma. Bunu çok düşündüm ve bu şekilde zaman kazanacağımıza karar verdim.”

Vincent’tan Theo’ya, 28 Şubat 1886

Vincent’ın Paris’e gelirken kurduğu plan yaptığı eserleri burada satmak ve Theo’ya olan borcunu ödemekti. Ancak bu plan hiçbir zaman gerçek olmadı. Çünkü günümüzde Eyfel Kulesi’ni satın alabilecek tablolar o zamanlar Paris sokaklarındaki sanat pazarlarında beş para etmiyordu. Fransızlar için Vincent’ın eserleri fazlasıyla zevksiz ve karamsardı. Vincent yine de pes etmedi ve tablolarını Paris’in ışıltılı gece hayatından esinlenerek yapmaya başladı. Bu dönemde parlak sarı ve turuncu tonlarındaki renklerle ürettiği eserlerinden oldukça memnundu. Fakat yine de hiçbir zaman bu eserler ona para kazandırmadı.

Vincent Fransa’da yaşadığı dönemde diğer bir ressam olan Paul Gauguin ile de çok fazla vakit geçirdi. Gauiguin ile sanata dair farklı görüşlere sahip olduğunu ve kendisi ile saatlerce tartışmak zorunda kaldığını da yine kardeşi Theo’ya gönderdiği mektuplarda anlattı.

“Gauguin ve ben ‘Delacroix, Rembrandt &c’ hakkında çok konuşuyoruz. Tartışma aşırı derecede elektrikli. Bazen, tartışma bittikten sonra süresi dolmuş elektrik pil gibi yorgun zihinlerle çıkıyoruz odadan.”

Vincent’tan Theo’ya, 17 veya 18 Aralık 1888

İkilinin fikir ayrılıkları yaşamasının en büyük sebebi çizim tekniklerinin birbirlerinden farklı olmasıydı. Gauguin sadece zihninde hayal ettiği şeyleri resmetmeyi severken, Vincent ise gözüyle görebildiği şeylere hayalini katmayı severdi.

Meşhur Kulak Kesme Hikayesi

Meşhur Kulak Kesme Hikayesi
Vincent’ın kendi kulağını kestiği olay oldukça meşhurdur.

Paul Gauguin ve Vincent Van Gogh arasında yaşanan tartışmalar sıklaştığında ikilinin ilişkisinde de gerginlikler yaşanmaya başladı. Bu gerginliğin üst seviyelere çıktığı bir gün Gauguin sinirlendi ve Vincent’a onu terk edeceğini dile getirdi. Bu baskıyı kaldıramayan Vincent delirmenin eşiğine geldi ve arkadaşını bir ustura ile tehdit etti. Zannediyoruz ki, Vincent Van Gogh’u asıl tetikleyen, umutsuzluklarla ve terk edilmelerle dolu olan hayatında birlikte yaşamayı başarabildiği tek kişinin de onu bırakıp gidebilecek olması düşüncesiydi. Muhtemelen bu nedenledir ki Vincent o akşam giderek daha fazla kendini kaybetti. Arles’daki sarı evde (Arles’daki Yatak Odası resmindeki) usturası ile kendi kulağını kesti. Kulağından kopan parçayı ise bir gazete kağıdına sarıp yakınlarda çalışmakta olan fahişeye verdi.

Kulağının bir kısmını kaybeden Vincent, Arles’daki hastaneye kaldırıldı. Theo ve Gauguin bu hastanede Vincent’ı ziyaret etti. Tedavi süreci sona erdikten sonra hastaneden ayrılan Vincent bir süre daha burada eserlerini üretti. Hatta kendisinin en ünlü eserleri tam da bu dönemlerde ortaya çıktı. Fakat kısa bir süre sonra krizlerin sıklığı arttı ve Van Gogh gönüllü olarak akıl hastanesine yatarak tedavi olmayı tercih etti.

Akıl Hastanesinde Bir Deha

Akıl Hastanesinde Bir Deha
Almond Blossom

Vincent Van Gogh, pek çok ünlü eserini uzun bir süre içerisinde tedavi olduğu akıl hastanesinde üretti. Hatta öyle ki, bu hastanedeki bir oda Vincent’ın resim yapabilmesi için özel olarak ona tahsis edildi. Ancak yine de akıl sağlığının iyiye doğru gittiğini söylemek pek mümkün değil. Çünkü Vincent bu dönemde boyalarının pek çoğunu yediği için sadece çizim yaparak resim yapmak zorunda bile kaldı.

Vincent akıl hastanesindeyken kardeşi Theo evlendi ve bir erkek çocuk sahibi oldu. Abisinin masraflarının pek çoğunu üstlenen ve onun hayatını devam ettirebilmesini sağlayan Theo, oğlunun adını da Vincent koydu. Müjdeli haberi ise Vincent’a şu sözlerle verdi: “Size söylediğimiz gibi, ona senin adını vereceğiz ve onun da senin kadar kararlı ve cesur olmasını diliyoruz.” Bu olaydan sonra Vincent annesine yazdığı bir mektupta şu sözleri söyledi;

“Oğluna benim adımı vermesindense, bugünlerde sık sık düşündüğüm babamın adını vermesini tercih ederdim. Ama neyse, olan olduğundan dolayı hemen onun için bir resim yapmaya başladım, yatak odalarına asmaları için. Mavi bir gökyüzüne karşı beyaz badem çiçeklerinin büyük dalları…”

Böylece Van Gogh en ünlü eserlerinden biri olan “Almond Blossom” adlı tabloyu üretmiş oldu.

İntihar

intihar
Vincent, 27 Temmuz 1890 tarihinde yaşamına son verdi.

Akıl hastanesinden ayrılan Vincent Van Gogh, sessiz sakin bir yerde yaşamak istedi. Bu nedenle küçük bir kasaba olan Auvers’e yerleşti ve Kardeşi Theo, Vincent ile ilgilenmesi için Paul Gachet adında bir doktor ayarladı. Ardından Doktor Paul, Vincent’ın bol miktarda resim yapmasını ve dertlerinden uzaklaşmasını tavsiye etmiştir. Vincent tam olarak bunu yapıyordu zaten. Her gün en az bir eser üretiyor ve gittikçe kendini daha iyi hissediyordu. Ancak uzun yıllardır sahip olduğu yalnızlık ve parasızlık bir noktada onu tamamen tüketti. Düzenli olarak ağır bir depresyon içerisinde yaşamaya başladı. Bu ağır depresyonun izlerini kendisinin kardeşine yazdığı mektuplarda dile getirdiği şu sözlerde görebiliriz;

  • “Buraya ilk geldiğimde ben de hâlâ çok üzgündüm ve tehditkâr fırtınanın üzerimde ağırlığını hissediyordum. Ne yapılabilir ki, görüyorsun, genellikle güler yüzlü olmaya çalışıyorum ama benim hayatım da kökünden saldırıya uğruyor, adımlarım sendeliyor.”
  • “Üzüntü sonsuza kadar sürecek.”
  • “Keşke beni olduğum gibi kabul etselerdi.”
  • “Bir gün ölüm bizi başka bir yıldıza götürecek.”
  • “Şikâyet etmeden acı çekmek, bu hayatta öğrenmemiz gereken tek derstir.”
  • “Bugün kendi portremi çizdim ve her sabah aynaya baktığımda kendi kendime diyorum ki: Ey kendini tekrar eden yüz, Ey Vincent’ın çirkin yüzü, neden yenilemiyorsun?
  • “Ben bir hiçim.”

Vincent, kardeşi Theo ve onun eşi Jo’nun teselli mektuplarına rağmen hayata tutunmayı ve umut etmeyi başaramadı. Yaşadığı büyük yoksulluğun, yalnızlığın ve başarısızlık hissinin etkisiyle intihar etmeyi çok kez düşündü. Kardeşine yazdığı son mektupta ise şu sözleri söyledi;

“…Ne istediğimi açıkça biliyorum, o zamandan beri üç büyük tuval daha boyadım. Çalkantılı gökyüzünün altında uçsuz bucaksız buğday tarlaları ve üzüntüyü, aşırı yalnızlığı ifade etmeye çalıştım. Bunu yakında göreceksiniz, umarım, çünkü onları en kısa zamanda Paris’te size getirmeyi umuyorum, çünkü bu tuvallerin size kelimelerle söyleyemediklerimi anlatacağına neredeyse inanıyorum.”

Büyük deha Vincent Van Gogh, 27 Temmuz 1890 tarihinde, bir buğday tarlasında kendisini göğsünden vurarak yaşamına son verdi. Ondan geriye kalan ise tüm sanat dünyasını bambaşka bir boyuta taşıyabilecek olan 850 tablo ve 1300’den fazla kâğıt üstündeki çizim oldu.

Vincent Van Gogh’un En Ünlü Eserleri

Vincent Van Gogh’un En Ünlü Eserleri
Van Gogh’un birbirinden meşhur pek çok eseri bulunmaktadır.

Vincent Van Gogh hayatı boyunca birbirinden güzel pek çok eseri dünyayı kazandırmıştır. O eserler her ne kadar zamanında “çöp” olarak nitelendirilse de günümüzde dünyanın en ünlü müzelerinde sergileniyor. Hatta öyle ki, herkes hayatında en az bir kez bir Van Gogh eseri görmüştür diyebiliriz. Van Gogh ise kendisi ve eserleri hakkındaki şu sözleri dile getiriyor:

“Sanatımla insanlara dokunmak istiyorum. ‘Derinden hissediyor, şefkatli hissediyor’ demelerini istiyorum.”

Şüphesiz ki Vincent’ın bütün eserleri eşsiz bir güzelliğe sahip. Ancak bazı eserleri var ki, günümüzde hala onları çoraplardan nevresim takımlarına kadar pek çok şeyin üstünde görebiliyoruz. Bu kadar büyük bir ün elde eden eserlerden bazılarını birlikte inceleyebiliriz.

Yıldızlı Gece

Yıldızlı Gece
Yıldızlı Gece

Van Gogh bu tabloyu resmettiğinde hayatının en depresif dönemlerinden birindeydi. Akıl hastanesinde kalıyordu ve zaten tabloyu da o hastanede kendisine ayrılan stüdyoda üretmişti. Bu yüzden tabloda yer alan girdapların Vincent’ın iç dünyasını yansıttığı pek çok kişi tarafından dile getirilmektedir. Tablonun ne kadar ünlü olduğundan ise bahsetmeye gerek olmadığını düşünüyoruz. Çünkü sadece evden dışarı çıkmanız bile etrafınızda Yıldızlı Gece’ye dair bir şeyler görebilmek için yeterli olacaktır. Bu tablo New York’taki Modern Sanat Müzesi’nde sergilenmektedir.

Ayçiçekleri

Ayçiçekleri
Ayçiçekleri

Vincent hayatının birçok döneminde birden fazla ayçiçeği tablosu yaptı. Ayçiçeklerine karşı özel bir ilgi besleyen ressam ilk ayçiçeğini 1887’de Paris’te resmetti. İkinci seriyi ise Arles’daki sarı evde hayata geçirdi. Yazdığı mektuplardan bir tanesinde ise “Ayçiçeği bir bakıma benim.” sözlerini geçirdi. Bu söz ile ne anlatmak istediğini yorumlamak ise size kalmış.

Vincent’ın resmettiği ayçiçeklerinin sergilendiği müzeler ise şu şekildedir:

  • Ulusal Galeri, Londra
  • Van Gogh Müzesi, Amsterdam
  • Kroller Müzesi, Hollanda
  • Metropolitan Sanat Müzesi, New York
  • Neue Pinakothek, Münih

Herkesin bu müzeleri ziyaret edip ayçiçeklerini çıplak gözle görebilmesini umut ediyoruz.

Gece Kafe Terası

Gece Kafe Terası
Gece Kafe Terası

1888 yılında Arles’da resmedilen Gece Kafe Terası, Vincent’ın en bilinen eserlerinden bir tanesidir. Vincent bu tabloyu hiçbir zaman imzalamamış olsa da aile üyelerine yazdığı mektuplarda tabloyu yaptığından söz etmiş. Neyse ki Vincent’ın o kadar eşsiz bir tarzı var ki, söz etmeseydi de bu tablonun ona ait olduğunu hepimiz anlayabilirdik.

Vincent Van Gogh tarafından resmedilen bu tablodaki kafe hala Arles’da hizmet vermeye devam ediyor. Eğer yolunuz düşerse mutlaka ziyaret etmenizi öneririz. Bu ünlü tablonun sergilendiği yer ise Hollanda’daki Kroller Müzesi’dir.

Arles’daki Yatak Odası

Arles’daki Yatak Odası
Arles’daki Yatak Odası

Vincent, Arles’daki sarı evde yer alan yatak odasını üç kez resmetmiştir. Bu resimleri diğer Van Gogh eserlerinden ayıran fark ise Vincent’ın yatak odasını çizerken perspektifi gözden çıkarmasıdır. “Düzleşmiş” bir görünüm elde etmeyi hedefleyen Van Gogh, bu konuda çalışmaya karar vermiş olacak ki aynı resmi üç kere çizmiştir. Üç resim arasında ise yalnızca duvarda yer alan tablolardaki küçük farklılıklar vardır.

1888 yılında resmedilen bu üç eser aşağıdaki müzelerde sergilenmektedir.

  • Van Gogh Müzesi, Amsterdam
  • Chicago Sanat Enstitüsü
  • Musée D’Orsay, Paris

Bir kereliğine bile olsa, bu müzelerden birini ziyaret edebilmenizi tavsiye ederiz.

Buğday Tarlası ve Kargalar

Buğday Tarlası ve Kargalar
Buğday Tarlası ve Kargalar

Buğday Tarlası ve Kargalar, Vincent’ın kendisini öldürmeden yalnızca üç hafta önce ortaya çıkarttığı bir eserdi. Hatta bu tablonun Vincent’ın intihar notu olduğunu söyleyenler de var. Bu nedenle tüm tablolarının içerisinde en üzücü etkiye sahip olanlardan biri olduğunu söylemek mümkün. Vincent’ın Buğday Tarlası ve Kargalar hakkındaki yorumu ise şu şekildedir:

“Bulutlu bir gökyüzünün altında uçsuz bucaksız buğday tarlalarını, üzüntüyü ve en derin yalnızlığı ifade etmeye çalışmaktan çekinmedim.”

Van Gogh pek çok kez buğday tarlası çizmiş olsa da bu tablonun yeri her zaman ayrı olacaktır. Çünkü bu tabloya baktığımızda rahatlıkla ‘Derinden hissediyor, şefkatli hissediyor.’ diyebiliriz. Günümüzde Amsterdam’daki Van Gogh Müzesi’nde sergilenmektedir.

Vincent Van Gogh Hayatı Hakkında Bilinmeyenler

Vincent Van Gogh Hakkında Bilinmeyenler
Vincent Van Gogh hakkında az bilinen bazı gerçekler de mevcut.

Vincent Van Gogh, yalnızca 37 yıl süren acılarla dolu hayatında bizlere miras kalacak pek çok eser üretti. Aynı zamanda kendisinden sonra gelecek olan ressamlara ve diğer tüm sanatçılara birçok farklı yönden ilham kaynağı oldu, olmaya da devam ediyor. Bu kadar önemli bir deha olmasından dolayı da hayatının önemli noktaları çoğu sanatsever tarafından bilinmektedir. Ancak Vincent Van Gogh hayatı ve bilinmeyenleri hakkında henüz duymadığınız birkaç şey daha olabilir. O yüzden Vincent ile ilgili az bilinen gerçekleri sizler için aşağıda listeledik.

  • Vincent, 1881 yılında ailesini terk ettiğinde Noel günündeydi.
  • Akıl sağlığını kaybetmeye başladığı yıldan öldüğüne güne kadar geçen 10 yıl içerisinde 900’e yakın eser üretti.
  • Hayatı boyunca sadece bir tane tablosunu satabildi. The Red Vineyard adını verdiği tablo Belçika’da 400 frank karşılığında elden çıkarıldı.
  • En pahalı tablosu ise aynı zamanda en ünlü eserlerinden biri olan Dr. Gachet’in Portresi oldu. Tabloyu alan kişi 148,6 milyon dolar ödedi.
  • Van Gogh kendini göğsünden vurduğunda ne yazık ki temiz bir atış gerçekleştiremedi. Bu nedenle ömrünün son 30 saatini de acı çekerek geçirdi. Acı çekerken de evine geri dönmeyi ve üst kattaki odasında yatağına uzanmayı başardı. Hayatını da orada kaybetti.
  • Kardeşi Theo, Vincent’tan kısa bir süre sonra öldüğünde Utrecht’e gömüldü. Ancak karısı Jo iki kardeşin ilişkisinin ne kadar özel olduğunu bildiği için Theo’nun mezarından çıkartılıp Vincent’ın yanına gömülmesini sağladı.
  • Jo, iki kardeşin ölümünden sonra Vincent’ın eserleri hakkında tüm dünyanın bilinçlenmesi için elinden geleni yaptı. Böylece Van Gogh’un sahip olduğu ünü kazanmasında büyük bir rol oynadı.
  • Van Gogh öldükten sonra kaldığı yerde çalışan hancı ona ait iki adet tablo buldu. Bu tabloların işe yaramayacağını düşünerek 10 dolara sattı.
  • İlgilendiği tek sanat resim değildi, yazı yazmayı da çok severdi. Hatta kardeşi Theo’ya 800’den fazla mektup yazdığı öğrenilmişti.
  • Akıl sağlığını kaybettiği dönemlerde boya yemeye başlamıştı. Yemeklerinin daha canlı renklere sahip olmasını istediği için boya karıştırdığı da söylentiler arasında yer alıyor.

Vincent Van Gogh: hayatı ve bilinmeyenleri hakkında sizlere aktarabileceklerimiz şimdilik bu kadar.

Eğer ünlü ressamların hayat hikayelerini okumaktan ve eserlerini incelemekten keyif alıyorsanız Dünyanın En Ünlü Ressamları ve Eserleri yazımıza da göz atmanızı öneririz.

Shares:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir