Düşünce tarihine ve dolayısıyla bilim ve sanata damga vurmuş çeşitli öğretilerden söz edilir. Tarih boyunca gelişim gösteren ve diğer sistemlere etki eden öğretilerden biri de hümanizmdir. Siyaset alanında da bir yaklaşım olarak kabul gören bu “Hümanist yaklaşım nedir? Kurucusu ve temsilcileri kimlerdir?” inceleyelim.
Hümanizm Nedir?
Her şeyden önce felsefi bir disiplin olan hümanizm, diğer disiplinlerde kendine “hümanist yaklaşım” olarak yer bulur. Latince “humanus” veya “humanitas” sözcüklerinden türetilen terim, insancıl anlamına gelmektedir. İnsancıl, hümanist yaklaşım prensibinin temel kavramıdır. Dolayısıyla disiplin de insanı temel alan bir yaklaşım olarak öne çıkar.
Hümanist yaklaşımın tarihi, aynı terimle ifade edilmese de 2500 yıldan fazladır. Kökleri; Antik Yunan, Antik Roma, Konfüçyüsçü Çin ve klasik Hindistan’ın şair ve filozoflarına kadar uzanır. Modern yaklaşım ise Rönesans döneminde ortaya çıkmıştır.
Rönesansla beraber güçlenen disiplin, günümüz biliminin gelişmesini ve yeni sosyal adalet kurallarının ortaya çıkmasını sağladı. Bu düşünce, insanı her şeyin üstünde tuttuğu için modern düşüncenin gelişmesine de olanak tanıdı.
Hümanizm, her zaman öncelikle bir eğitim hareketi olmuştur. Tarihsel ve insani gelişmeye inanan hümanistler, eğitim hakkını özellikle dile getirmişlerdir. Kişinin kendi kaderini tayin hakkı da merkezi bir öneme sahiptir.
Hümanist Yaklaşımın Temel Prensipleri
Bu düşünce eğiliminde; akıl, dayanışma ve hoşgörü esas alınır. Temelde her insanın ontolojik açıdan değere sahip olduğu savunulur. Değer, insanın ifade ve özgürce yaşama hürriyetini diğer hak ve özgürlüklerini de doğuştan gerektirir.
Hemen hemen her türlü sansüre veya iptal kültürüne, yani kişilerin veya kuruluşların sosyal dışlanmasına karşı çıkan temsilciler, genellikle bilim ve aklı esas alır. İnsanların düşünce ve eylemlerini kısıtlamak istemeyen, onların özgür ve bireysel gelişimlerini destekleyen hoşgörülü bir yaşam biçimi öngörülür. Hümanizmin şu temel prensiplerden beslendiğini söyleyebiliriz:
- Hoşgörü
- Akıl
- Eğitim
- Özgürlük
- Eşitlik
- İfade ve temsil.
Rönesansla gelişen demokratik ilkelerin de hümanist yaklaşımla doğrudan ilişkili olduğu böylece anlaşılabilir.
Hümanizm Kurucusu ve Temsilcileri
Yaklaşımın izlerini; Antik Yunan’da, erken dönem Hint Düşüncesinde, Konfüçyüsçülükte, İslam Medeniyetinin kuruluş döneminde bulmak mümkündür. Felsefenin atası Sokrates’in çağın eğilimlerine rağmen bir hümanist olduğunu söyleyebiliriz.
Antik Yunan’da bilgiye erişmek kölelik sistemi nedeniyle soylulukla doğrudan ilişkiliydi. Ancak Platon’un diyaloglarında da görebileceğimiz üzere Sokrates, daha kapsayıcı bir sistemi öngörüyordu. Sokratik diyalogtan öğrendiğimiz üzere; soylular tarafından dikkate alınmayan köleler dahi doğru yönlendirmelerle gerçeğe ulaşabilir. Bu da herkesin eşit şartlar altında kendi potansiyelini ortaya koyabileceği anlamına gelir.
Sokrates’e kadar götürebildiğimiz bu düşünce, Rönesanla birlikte altın çağını yaşamıştır. Bu dönemden itibaren de sistemli düşüncenin temsilcileri şöyle sıralanmaktadır:
- Francesco Petrarca
- Giovanni Boccaccio
- Lorenzo Valla
- Marsilio Ficino
- Pico della Mirandola
- Desiderius Erasmus
- Michel de Montaigne
- Francis Bacon
- René Descartes
- Sigmund Freud
- Jean Paul Sartre
- Charles Darwin
Yukarıdaki isimlere ek olarak tanıdık hümanistlerden de bahsetmemiz mümkündür. Aynı coğrafyayı ve kültürü paylaştığımız; Yunus Emre, Mevlana Celaleddin Rumi, Muhyiddin Arabi, Muzaffer Ozak, Sâmiha Ayverdi de hümanist yaklaşım örnekleri içinde kabul edilen eserler vermişlerdir.
Francesco Petrarca
1304-1374 yılları arasında yaşayan şair dönemin en ünlü düşünürlerinden ve şairlerinden biridir. Petrarca, “Hümanizmin Babası” veya “Hümanist Yaklaşım Kurucusu” olarak kabul edilir. Aslen şair ve dilbilimci olan Petrarca’ın İtalyan dili ve gramerine katkısının yanı sıra metinlerinin içeriği de önemlidir. Homeros’tan etkilenen şair, eserlerinde iyi bir yaşamın imkanını aktarmıştır.
Giovanni Boccaccio
1313 yılında doğduğu düşünülen insanmerkezci düşüncenin diğer ismi Boccaccio da Petrarca gibi İtalyan bir şairdir. Hikaye türünün ilk örneği kabul edilen Decameron, insancıl eğilimle yazılmış edebiyat tarihinin en önemli eserlerinden biridir.
Lorenzo Valla
Reformun öncülerinden biri olarak kabul edilen Lorenzo Valla, 1407-1457 yılları arasında yaşamış İtalyan bilgindir. Kilisenin yaklaşımlarını eleştirel bir ifadeyle inceleyen Lorenzo, hoşgörü üzerine çalışmalar yaptığı için insan merkezli düşüncenin temsilcilerinden kabul edilir.
Marsilio Ficino
1433-1499 yılları arasında yaşayan bir başka İtalyan hümanist de Ficino’dur. Yeni Platoncu görüşleriyle dikkat çeken filozof, insan merkezli bir anlayışın temsilcisidir. İnsanın, Tanrı’nın yeryüzündeki bir temsili olduğuna inanan Ficino aşk kavramı üzerine de çalışmalar yapmış ve yapıtlar vermiştir. Öyle ki filozof, “Amor Platonicus” yani platonik aşk kavramının da isim babasıdır.
Pico della Mirandola
Disiplinler ve dinlerarası çalışmalarıyla ünlü olan diğer İtalyan filozof ise 1463-1494 yılları arasında yaşamış Mirandola’dır. Diğer İtalyan bilginler gibi o da Medici, ailesinin desteğiyle çalışmalarını sürdürmüştür. Tam burada insanmerkezci düşüncenin ve reform hareketlerinin Medici ailesinin desteğiyle geliştiğini söylemeliyiz.
İslamiyet, Yahudilik ve Hristiyanlık inançlarını sentezleyen Mirandola, Batı ezoterizminin de en önemli isimlerinden biridir. İnsanın Onuru Üzerine Söylev isimli eseri en önemli hümanist metinlerden biridir.
Desiderius Erasmus
Deliliğe Övgü kitabıyla tanıdığımız Erasmus, 1466-1536 yılları arasında yaşamış Flemenk düşünce insanıdır. Kendisi de bir teolog olan düşünür, Deliliğe Övgü’de dinin ve din adamlarının akıl dışı eğilimlerini eleştirmiştir. İnsanmerkezci düşüncenin kök salmasında Erasmus’un rolü oldukça büyüktür.
Michel de Montaigne
16. yüzyıl Fransız düşüncesinin en önemli isimlerinden biri olan Montaigne, deneme türünün de fikir babası kabul edilir. Denemeler isimli eserinde; insan sevgisi, hoşgörü, eğitim gibi konulara yer vermiştir.
Francis Bacon
17. yüzyılda yaşamış olan İngiliz filozof Bacon, kendinden sonra gelen; bilim, akıl ve insan merkezli felsefenin temellerini atmıştır. Dogmalar ve inançlar yerine akıl ve bilimin dikkate alınması gerektiğini savunan filozof, felsefenin sekülerleşmesini sağlayan isimlerden biridir.
René Descartes
Modern düşüncenin babası Descartes’ın tarih sahnesinde belirmesinin ardından hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını söyleyebiliriz. Descartes, modernizmin ilk büyük temsilcisi kabul edilir. Onu insanmerkezci düşünce içinde değerlendirmemizi sağlayan fikir ise rasyonalist düşünceye yaptığı katkılardır.
Sigmund Freud
Psikolojide hümanist yaklaşım dendiğinde akla gelen ilk isimlerden biri Sigmund Freud’dur. Freud’u insanmerkezci anlayış içinde kategorize etmemizi sağlayan, her insanın kişisel yaşamının dikkate değer olduğunu öğretmesidir. Abraham Maslow hümanist yaklaşım söz konusu olduğunda Carl Rogers ile birlikte ipi göğüslüyor olsa da Freud’un etkisi de göz ardı edilemez.
Jean Paul Sartre
Şiddet, savaş, özgürlük, insan yaşamı, insanın potansiyeli üzerine ciddi tezlere sahip olan varoluşçuluğun babası Sartre da büyük bir hümanist olarak değerlendirilir. Filozof, tüm insanların dikkate değer ve gelişimi desteklenmesi gereken potansiyelleri olduğunu savunur.
Charles Darwin
Evrimsel Biyolojinin en önemli isimlerinden biri olan Darwin’in hümanist olarak değerlendirilmesinin en önemli nedeni, kuşkusuz her insanın eşit ontolojik potansiyele sahip olduğu fikridir. Evrime tabi olan tüm canlılar gibi insan da temelde ortak ve eşit şartlara sahiptir.
İnsan Merkezli Düşüncenin Tasavvufî İzdüşümü
Yunus Emre, Mevlana Celaleddin Rumi, Muhyiddin Arabi, Muzaffer Ozak, Sâmiha Ayverdi gibi isimler, tüm insanların ontolojik olarak “İnsan Olma Onuruna” sahip olduğunu savunan isimlerdir. Bu nedenle; insanın maddi durum, soy, etnik köken ve hatta inanç ayrımına bağlı olmadan değerli olduğu savunulur.
Yunus Emre’nin şu dizeleri ise tüm hümanizmin zarif bir özeti niteliğindedir:
Elif okuduk ötürü
Pazar eyledik götürü
Yaratılanı hoş gördük
Yaratandan ötürü
İçeriğimizde hümanist yaklaşımla ilgili detaylara yer verdik. İnsanı ön planda tutan bu yaklaşım, bütün dünyayı etkileyen bir düşüncedir.
Felsefe içeriğimizi beğendiyseniz, “Felsefede Endüksiyon Nedir?” içeriğimizi de inceleyebilirsiniz.