“İşlevselcilik nedir?” sorusu için verilebilecek en iyi cevap; sosyal bilimlerde, bir toplumun tüm yönlerinin bir amaca hizmet ettiğini kabul etmektedir olacaktır. Ayrıca işlevselcilerin hepsi, kurumların toplumun uzun vadeli hayatta kalması için vazgeçilmez olduğunu kabul etmektedir.
İşlevselcilik temelde, toplumsal kurumları birer toplumsal gerçeklik olarak kabul etmektedir. Aile, eğitim, din gibi kurumların varlığı ve gerekliliği bu teoride bir zorunluluk olarak kabul edilmektedir. İşlevselciliğin merkezde olduğu sosyal teoriler, bu ön kabulün üzerine inşa edilmektedir. Bu kurumların gereksiz veya yıkıcı olduğu gibi fikirler işlevselciler için geçerli değildir. Onların toplumsal kurumlara yaklaşımı olumlu eleştiri biçiminde gelişmiştir. Eğer toplumları birer insana benzetirsek, toplumsal kurumlar da bedendeki organlardır. İşte işlevselcilerin temel görüşüne göre bu organların ayrı görevleri, “işlevleri” ve gereklilikleri bulunmaktadır. Organlardaki herhangi bir problem ondan kurtulmayı değil, onu iyileştirmeyi gerektirir.
İşlevselciliğin Önemi
Sosyal bilimlerde de diğer bilimlerde olduğu gibi yöntem oldukça önemlidir. Sosyoloji toplumu inceleyen bir bilim olmasıyla toplumu değerlendirmek için yöntemlere ihtiyaç duymaktadır. Bir teoriyi önemli kılan şeylerden biri de budur: İncelediği konuyu hangi temelde ve hangi yöntemle ele aldığı.
İşlevselcilik bir analiz yöntemi ihtiyacını karşılaması bakımından sosyoloji için önemli bir teoridir. İşlevselcilik kimi yorumcu tarafından, evrim teorisinin bir alternatifi olarak görülmektedir. Evrim teorisi antropolojik bir teoridir. Ancak işlevselcilik kullanım alanı sebebiyle özellikle sosyolojik bir yöntem olarak ön plana çıkmaktadır.
İşlevselci Sosyal Bilimciler
Sosyolojide işlevselci olarak değerlendirilen sosyal bilimcilerden bazıları şunlardır:
1. Herbert Spencer
27 Nisan 1820’de dünyaya gelen İngiliz sosyolog Herbert Spencer, 8 Aralık 1903’te hayata veda etmiştir. İşlevselciliğin ilk örneklerini gördüğümüz Herbert Spencer’da en dikkat çeken kavramlardan biri de organik kavramıdır. Ona göre toplumsal kurumların, organik bir işleyişi vardır. Sosyolojik evrim anlayışı olarak da değerlendirilen bu anlayışa göre kurumların işlevi organik bir süreçle yenilenmektedir.
2. Émile Durkheim
15 Nisan 1858 Epinal’de doğan ve 15 Kasım 1917’de Paris’te ölen Emile Durkheim da işlevselci olarak değerlendirilmektedir. Fransız sosyolog Emile Durkheim aynı zamanda sosyolojinin kurucularından sayılmaktadır. Suç ve intihar gibi davranışlar üzerinde de duran Durkheim’e göre bu tip davranışların sebebi anomidir.
Anomi, bir toplumun toplumsal normlarını yitirmesi ve kuralsızlaşması durumudur. Durkheim’ın olumsuz eylemlerin sebebini kuralsızlık olarak görmesinin nedeni işlevselci yaklaşımıdır. Ona göre toplumsal kurumları belirleyen şeyler düzeni sağlayan şeylerdir. Değerler, normlar, gelenek, ahlak bu açıdan önemlidir. Böylelikle aile gibi toplumsal kurumların, düzen konusunda da işlevsel bir görevi olduğu söylenebilir.
3. Talcott Parsons
13 Aralık 1902 ve 8 Mayıs 1979 tarihleri arasında yaşayan Amerikalı sosyolog Talcott Parsons da bir diğer işlevselci bilim insanıdır. Talcott Parsons, birey temelli bir sosyolojik anlayış geliştirmiştir. Ona göre bireyin eylemleri, toplumu belirlemektedir. Ancak birey de eylemlerinde toplumsal kuramların etkisi altındadır.
Teknik olarak işlevselciliğin bir devamı sayılan yapısal işlevselcilik özellikle sosyoloji için önemli bir teoridir. Bu teoride dikkate alınan şey toplumun yapısı ve işleyiş biçimidir. Birey merkezli bir yaklaşım olan yapısal işlevselcilik, toplumun yapısını göz ardı etmez.
- Birey kendi başına değil, statüsü, sosyal ilişkiler kalıplarındaki konumu ve statüsüyle ilişkili davranışlar açısından önemlidir. Bu nedenle sosyal yapı, ilişkilerle birbirine bağlanan durumlar ağıdır.
- Yapısal işlevselciliğin hedefi, toplumsal dayanışma ve istikrarın teşvik edilmesidir. Bu yaklaşım, toplumun organizmalar gibi evrimleştiğine inanan makro düzeyde bir yönelimle topluma bakar.
- Yapısal işlevselcilik için toplum, kurucu unsurlarının işlevi açısından bir bütündür. Yani normlar, gelenekler, gelenekler ve kurumlar bir bütünü teşkil ederler.
- Toplumlar, ilişkisel yapılar olarak görülür. Bu yapılar, genel bir sosyal dengeye ulaşmak için bilinçsiz, yarı otomatik bir tarzda birlikte çalışmaktadırlar. Bu nedenle tüm sosyal ve kültürel fenomenler, birlikte çalışma anlamında işlevsel olarak görülür. Ayrıca etkin bir şekilde kendilerine ait yaşamlara sahip oldukları kabul edilir. Öncelikle bu işlev açısından analiz edilirler.
Herbert Spencer da toplum ve kurumlarını vücuda ve organlara benzetmiştir. Ona göre organların amacı vücudun düzgün çalışmasına yardım etmektir. Bu anlamda “işlevsel” görevleri vardır. Talcott Parsons’a göre ise yapısal işlevselcilik, belirli bir düşünce okulu olarak kabul edilmez. Yapısal işlevselcilik daha çok, sosyal bilimlerin metodolojisiyle alakalı bir kavramdır.
Yapısal işlevcilik hakkında daha kapsamlı bir araştırmayı incelemek isterseniz; Kemal AYDIN tarafından hazırlanan Yapısal İşlevselci Teori ve Toplumsal Tabakalaşma çalışmasına göz atabilirsiniz.