GündemSinema

Black Mirror: Dünyaya Kara Bir Aynadan Bakmak

Black Mirror: Dünyaya Kara Bir Aynadan Bakmak

Senaristi Charlie Brooker tarafından ismi, günlük hayatta kullandığımız tüm o “ekranlara” bir hiciv yapmak için koyulmuş olsa da Black Mirror, dünyaya “kara bir aynadan” bakmanın trajedisini anlatıyor daha çok. Öyle bir ayna ki, size olduğunuz kendinizi göstermekten ziyade kapkara bir boşluktan başka bir şey göstermiyor.

Çağdaş edebiyatın en gözde konularından biri de kuşkusuz distopya. Aldoux Huxley’den George Orwell’a kadar birçok yazar tarafından örnekleri verilmiş. Günümüz sanat dünyasının en temel konularından biri. Birçok insan Black Mirror hakkında “dijital bir distopya” yorumunu yapıyor. Peki Black Mirror’a bir distopya diyebilir miyiz? Pek mümkün değil. İfadesi öyle güçlü, temaları öylesine tanıdık ki bir distopyadan çok, gözümüzün önünde yıllardır duran ve ısrarla kafamızı çevirdiğimiz gerçekleri gösteriyor gibi.

***Dikkat, bu yazı spoiler içerebilmektedir. ***

Black Mirror: Her Bölüme Ayrı Nevroz

İngiliz dizisi Black Mirror’ın çekimlerine 2011 yılında başlandı. “Her bölüm farklı tema” düsturuyla senede birkaç saati bekleyen heyecanlı bir kitleyi çabucak yaratabilmeyi başardı. Bu kitle o “kara aynanın” farkına yine O’nu izleyerek varabildi. Bu da Black Mirror’ı kısa sürede diğer tüm dizilerden ayıran bir yapım haline getirdi.

Her bölümün ayrı temada, ayrı oyuncularla, ayrı yönetmenler tarafından çekildiği dizi herkese unutulmaz deneyimler yaşatıyor. Ama dikkat! Bu deneyimler şimdiye kadar talep ettiklerinize pek benzemeyebilir.

Ne Hakkında?
Farklı konusu ve sorgulayıcı bakış açısıyla Black Mirror, türlerinin arasından sıyrılmayı başardı.

Ne Hakkında?

Ünlü Danimarkalı yönetmen Lars Von Trier sinema hakkında: “Bir film ayakkabının içine kaçan taş gibi olmalıdır. Yani, seni sürekli rahatsız etmelidir.” diyor. Black Mirror bir film değil, ancak kesinlikle ayakkabınıza kaçan bir taş. O taşa verdiğiniz tepki ne olacak peki? Onu umursamamak imkânsız gibi görünüyor. Ayakkabınızdan çıkarıp atacak mısınız? Yoksa onun size yarattığı rahatsızlığın daha da üstüne mi gideceksiniz? Black Mirror ile aranızdaki ilişki, buna oldukça benzeyecek.

Siyasetten, sosyal yaşama, ekonomiden teknolojiye, dünyanın içinde bulunduğu o toplumsal histeriyi gerek nokta atışı hicivlerle gerekse bilimkurgu ögeleriyle izleyiciyle buluşturuyor.

2015 yılında ünlü yapım şirketi Netflix tarafından tüm hakları satın alındı. Bu tarihten sonraki bölümleri birçok izleyici tarafından “eski vuruculuğunu yitirdiği” gerekçesiyle eleştirildi. Buna rağmen Black Mirror dünyanın her yerinden daha fazla izleyiciye ulaşmaya devam etti.

Özgür İrade ve Seçimler

Black Mirror’u bu kadar popüler yapan, onu tüm bu hicivlere rağmen birçok ödüle layık gören şey neydi?

Black Mirror’da her ne kadar ana tema dijitalleşme gibi görünse de en derinde insana temel bir soruyu sorduruyor: özgür irade mümkün mü? İlk bölümden interaktif bir bölüm olarak karşımıza çıkan “Black Mirror: Bandersnatch’e” kadar her bölümde insanın özgür iradesini neyin eline bıraktığını ve ne uğruna bıraktığını sorguluyoruz.

Özgür İrade Üzerine Deneysel Bir Yapım: Black Mirror Bandersnatch
Bandersnatch, interaktif kurgusu ile seyriciyi de hikayeye dahil ediyor.

Özgür İrade Üzerine Deneysel Bir Yapım: Black Mirror Bandersnatch

Black Mirror: Bandersnatch, 2018 yılında Netflix üzerinden yayınlandı. Dizinin bir bölümü niteliğinde değil, ayrı bir film işlevi görüyordu. Ancak onu herhangi bir standart kurguya sahip filmle aynı kategoride değerlendirmek doğru olmaz.

İzleyicilerine aynı zamanda filme katılma olanağı da veren film, bambaşka bir deneyim sunuyor. O maceranın gidişatını sizin belirlediğiniz romanları bir düşünün. Bu filmi konsept olarak o romanlara benzetebilsek de amaç olarak oldukça farklı. Daha öncesinde değindiğimiz gibi tüm kurgusunu “özgür irade” üzerine yaptığı o tartışmalar üzerine inşa eden yapım, Bandersnatch’te de bunu tekrarlıyor.

Filmde, baş karakterimiz bir kitabı bilgisayar oyununa dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Fakat bu öyle bir oyun olacaktır ki, oyuncu binlerce olasılık arasında kendi seçim yapabilecek ve binlerce sonuçtan birine ulaşabilecektir. Aslına bakarsanız, Black Mirror: Bandersnatch seyircisinin tam olarak yaptığı şeyi yapmış olacaklar. Baş karakterimizin seçimler üzerine düşündüğü o nevrotik hallere seyirci olurken aynı zamanda o nevrozların bir parçası haline de geliriz. Siz bu filmde izleyici ve karar verici olduğunuza emin olabilecek misiniz? Yoksa baş karakterimiz gibi seçimlerinizden şüphe duyarak akıl sağlığınızın sınırlarında mı gezeceksiniz?

Black Mirror: Bandersnatch’in tüm amacının, özgür iradenin yokluğunu o “kara ayna” üzerinden göstermek olduğunu söylemek yanlış olmaz. Seyirciyi seçim yapabilen “özgür” bir figüre dönüştüren yapım, aslında bu “özgürlüğün” mümkün olmadığını yine film üzerinden ustaca gösteriyor. Milyarlarca olasılık arasından seyirci sadece 2 seçenek arasından seçim yapabiliyor. Ve filmin bug’ı olduğu düşünülen ama aslında ustaca yazılmış bir tarafı da şu: Siz kendi seçimlerinizi yaptığınızı düşünebilirsiniz fakat film sizi kendi istediği seçimi yaptırana kadar başa saracaktır. Bu da senaristin özgür iradeyle ilgili hepimize cevap verdiği alan oluyor. “Sadece ‘Netflix’ seçim yapabilir.” Böyle ustaca bir hicvi, bir Netflix yapımının içine ustaca yerleştirmek… Black Mirror: Bandersnatch sadece kendi alanından olmayan ögeleri değil, her türlü baskı mekanizmasını da eleştirebiliyor.

Black Mirror ve Mağara Alegorisi
Çarpıcı bir şekilde Black Mirror, hiç görmediğiniz ya da bakmadığınız bir yerden olaylara yaklaşıyor.

Black Mirror ve Mağara Alegorisi

Platon’un Mağara Alegorisi’ni hatırlarsınız. Devlet kitabının 7. bölümünde geçiyor. Bu alegoride Platon, insanları bir mağaranın ağzında sırtları dışarıya dönük bir şekilde tanımlıyor. Elleri ile zincirlenmişler, hareket edemiyorlar. Tüm görüp görebildikleri mağara duvarlarındaki gölgeleri. Platon yaşadığımız dünyayı işte bu mağara duvarı, biz insanları da o eli bağlı insanlar olarak tanımlıyor. Gerçekliğimiz o gölgeler olmuş durumda. Mağaranın dışında ne olduğunu bilmiyoruz, göremiyoruz. “Mağaranın dışı” diye bir yer bile yok zihinlerimizde. Tüm gerçekliğimiz: Duvardaki gölgeler.

Felsefe, edebiyat ve sinema tarihinde birçok eser, Mağara Alegori’nden izler taşımaktadır. Bu eserlerden en bilindiği Matrix serisi. Black Mirror’ın da birçok açıdan bu alegoriden beslendiğini söylemek yanlış olmaz. Seçimlerimiz bize mi ait? Yoksa sadece elleri tepeden zincirlenmiş şekilde duvardaki gölgelerimize bakıp kendi isteğimizle orada bulunduğumuzu mu sanıyoruz? Bunun cevabını vermek güç. Bir yanıt arıyorsak, bunu ancak kendimizde bulabiliriz. Kendimize giden o yolu keşfetmede Black Mirror bize altın bir anahtar sunabilir. Tıpkı Platon, Lars Von Trier yahut Matrix gibi… Yeter ki onu elinize alıp inceleyecek cesaretiniz olsun.

Black Mirror’ın tüm bölümlerini Netflix üzerinden izlemeniz mümkün. Black Mirror: Bandersnatch de buna dahil. Tabii ki diziyi bitirdikten sonra belki bir daha dönmemek üzere bu çevrimiçi yayın sağlayıcılarını terk edebilirsiniz. Bu diziyi post-apokaliptik bir oyun gibi görmektense en derin korkularınızı açığa çıkarıp sizi kendinizle yüzleştirecek bir araç olarak görmeyi deneyebilirsiniz. Çünkü sanat, ilk çağlardan beri, büyük oranda bunun için vardır.

Shares:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir