Felsefenin önemli konularından olan ve hala tartışılan sorularının başında gelen diyalektik idealizm, ünlü Alman filozofu Hegel ile anılır. Bu yazımızda, “Diyalektik idealizm nedir? Örnekleri nelerdir?” sorularının yanıtını paylaşacağız. İşte detaylar…
Varlık felsefesinin esas sorularından biri olan idealizm, basit bir ifadeyle varlığın temelinin düşünce olduğunu savunmaktadır. Platon, Berkeley, Leibniz ve Kant gibi filozofların temsilcisi olduğu idealizm, esas gelişimini Hegel ile gerçekleştirmiştir. Alman idealizminin en önemli filozoflarından olan Hegel, idealist filozofların görüşlerine katılsa da geliştirilmesi gereken bazı noktaların olduğunu düşünmekteydi. Materyalizmin karşıtı olan bu teori, sadece düşünen töz, yani ruhun varlığını savunurken; maddenin zihnin algılamasına bağlı olduğu görüşünü sürdürüyordu. Hegel ise varlık ve ruhu Tanrı ile özdeşleştirerek yeni bir teori geliştirdi: Diyalektik İdealizm.
Diyalektik Nedir?
Diyalektik idealizmi anlamak, ancak kavramların kökenine inmekle mümkün olacaktır. Diyalektik düşünce, Hegel tarafından geliştirilmiş olan fakat kökeni Platon’a kadar uzanan bir akıl yürütme biçimidir. Platon’un metinlerinde de sıklıkla gördüğümüz üzere karşıtlıkların hâkim olduğu bir diyalogdur. Hegel’in diyalektik kavramına yönelmesi ise diyalektik düşüncenin babası olarak anılan Heraklitos’un şu sözünden kaynaklanır: “Aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz.” Tam da bu söz üzerine kurulmuş bir düşünce sistemi olan diyalektik, felsefi bir yöntem olarak ilk kez Hegel tarafından kullanılmıştır.
Sonrasında önemli tartışmaların başrolü olan bu kavram, Marx tarafından Hegel’in zıttı olacak şekilde kullanılmıştır. Kendi tabiriyle teoriyi “baş aşağı oturtan” Marx, düşünce temelinin aksine madde temelinde bir teori geliştirir. Günümüzde Marksist felsefe, Marx ve Engels’in görüşlerinden hareketle diyalektik materyalizm olarak da adlandırılmaktadır
Diyalektik İdealizm Nedir?
Varlığın özünün düşünce olduğunu savunun idealizm ve karşıtlığın esas olduğu akıl yürütme yöntemi diyalektiği bir araya getiren Hegel’in felsefi sistemi, diyalektik idealizm olarak adlandırılır. Hegel’e göre varlığın kökeni olan düşünceler, diyalektik bir süreçten geçmesinin ardından oluşur. Oluş aşamaları ise tez- antitez-sentez şeklinde gerçekleşir. Fakat Hegel’i diğer idealistlerden ayıran esas nokta şudur: Diyalektik idealizmde varlığın kökeni düşünceler değildir. Hegel, asıl varlığın düşünce olduğunu kabul eder.
Kısaca ifade etmek gerekirse sırasıyla; varlık, yokluk ve oluş sürecinden geçilir. Varlık karşıtlığını bulmak adına dünyanın bilincine vardığında kendisini de bulur. Hegel’e göre düşünce, tarih, mantık, siyaset, din vb. alanların her biri bu süreç içerisinde gelişmiştir. Sona ermesi ise ancak mutlak geist, yani ruha varılmasıyla mümkündür. Burada ruh adıyla anılan ise esasında Tanrı’dır. Zira insanın esas başlangıcı da Hegel’e göre ancak Tanrı’ya varmasının ardından gerçekleşecektir.
Diyalektik İdealizm Örnekleri
Diyalektik idealizmin savunusunun anlaşılması için tez-antitez-sentez üçlüsünü örneklerle açıklayalım. Buna göre:
- İdealar insanın zihninde yalnızca bir kavram olarak bulunur. (tez) İdeanın gerçekleşmesi için doğaya temas etmesi gerekir. Fakat bu aşamada idea kendi özüne yabancılaşır. (antitez) Son aşamada ise insan mutlak tin olan ruha erişmek için bilincin üzerinde olan kurumların yardımıyla kendini gerçekleştirir. (sentez) Burada bahsedilen kurumların sanat, din, felsefe veya devlet benzeri yapılardır. Kısacası bu işleyiş, karşıtlıkların diyalektik düşüncenin sonucunda esas ideaları değiştirdiği veya yok ettiği sonucunu verir.
- Daha basit bir örnek vermek gerekirse, varlık, yokluk ve oluş üçlüsünü kullanabiliriz. Hegel’in de kullandığı bir örneğe göre, bir çiçek tomurcuklanır. Tomurcuklanan çiçek büyür ve sonrasında ölür. Fakat ölen çiçek yeni bir tohumda hayat bulabilir.
- İkinci örneği desteklemek üzere tez, antitez ve sentez adımlarına bir açıklık daha getirelim. Hegel’in felsefesine göre, her şeyin aslı fikirdir. Varlık fikirler aracılığıyla bir kavram olmaktan çıkar ve maddesel olarak kendini gösterir. Yani dünyada gördüğümüz her şey, dünyanın kendisi de dahil olmak üzere özünde zihinseldir. Nasıl ki bir çiçek ölmesinin ardından farklı bir tohumla yeniden hayat buluyorsa, insan da ölmesinin ardından Tanrı’ya (Hegel için varlık ve ruh Tanrı’dır) dönünce tekrardan başlayacaktır.
Örneklerden de anlaşılacağı gibi Hegel için bütün varlığımız bir fikrin sonucudur. Diyalektik idealizmin esas savunusu da varlığın yalnızca bir kavram olduğu, asla yok olmayacağı fakat duyu dünyası adı verilen gerçeklikte yeri olmadığı şeklinde açıklanabilir. Doğada bulunan hiçbir şey kalıcı olamaz. Ancak karşıtlığını içeren döngülerde gerçekleşir ve sonsuza dek değişmeye devam eder. Döngünün bitişi ise mutlak geiste ulaşılmasının ardından mümkün olacaktır.
Diyalektik İdealizm ve Diyalektik Materyalizm
Diyalektik idealizm anlaşılması zor, karmaşık ve sağlam temelli bir kavrayış biçimidir. Fakat her düşünce akımında da olduğu gibi diyalektik idealizmin yanlış olduğunu savunun bir görüşün varlığı göz ardı edilemez. Daha önce de bahsettiğimiz üzere Karl Marx, Hegel’in tez-antitez-sentez üçlüsünü alarak “baş aşağı oturtma” yöntemini uygulamış ve maddi gerçekliğe ulaşmaya çalışmıştır. Kendi ifadeleriyle Hegel’in diyalektik idealizminin taban tabana zıttı olan diyalektik materyalizmi geliştirmiştir.
Diyalektik materyalizm, kavramların maddi gerçeklikler sayesinde oluştuğunu ve maddi bir değişkenlik süreci içerisinde geliştiğini iddia eder. Marx’a göre esas özne ruh veya tin değil, maddi ve fiziksel güçlerdir. Marx bu savunusunu ve materyalist felsefesini desteklemek için diğer teorilerin aksine diyalektik akıl yürütme yöntemini tercih etmiştir. Böylece çelişkiler ve zıtlıklar etrafından oluşan sentezler, varlığa dönüşerek ilerlemeyi sürdürmektedir. Kısaca, insanlar arasında savunulan belirli görüş, yasa veya ideolojilerin karşıtlığı ve çelişkileri; toplumsal yapıların oluşmasında başrolü oynamaktadır.
Varlık felsefesinin önemli sorunların olan diyalektik idealizm ve diyalektik materyalizm karşıtlığını anlamak için her iki görüşün de detaylarıyla incelenmesi ve temeline hakim olunması gerekir. Zira felsefi akımların her biri çok geniş bir düşünce tarihinin sonucunda ortaya konmuştur. Görüldüğü üzere diyalektik idealizmin bir yöntem olarak ele alınması dahi ancak Platon’dan Hegel’e kadar bir akıl yürütme pratiğiyle mümkün olmuştur.