Cesur Yeni Dünya, 20. yüzyılın en üretken yazarlarından biri olan Aldous Huxley’in romanıdır. Orijinal adı “Brave New World” olan eser, Huxley tarafından 1931 yılında kaleme alınmaya başlamıştır. Cesur Yeni Dünya, yazarın ilk distopya denemesi olarak bilinse de esasında kitabı bu kadar basit bir şekilde tanımlamak mümkün değildir. Zira Huxley’in başarısına başarı katan ve popülaritesini arttıran eser, yazarın en güçlü kurgularındadır. Öyle ki yaratılan dünya tamamıyla bir ütopya niteliğine sahipken kendi içerisinde distopyasını da barındırmaktadır.
Kitapların iyi anlaşılması ve kurgularının yazarın gözünden ele alınabilmesi için yazıldığı dönemin bilinmesinde fayda vardır. Huxley’in Cesur Yeni Dünya’yı kaleme aldığı yıllarda Birinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkileri toparlanamamışken insanlık yeni bir savaşa doğru sürüklenmekteydi. Fakat faşizmin ve vahşetin hakim olduğu İkinci Dünya Savaşı’na henüz tanıklık edilmemişti. Bu nedenle esere hakim olan iyimser havanın ve mutluluk temelinde kurgulanan ütopyanın yadırganmaması gerekir.
Dünya üzerinde nereye giderseniz gidin insanların büyük bir çoğunluğu mutlu, keyifli ve düzenli bir hayat istediğinden söz edecektir. Huxley’in ütopyası tam da bu beklentiyi karşılayacak şekilde kurgulanmıştır. Peki, mutluluğun tanımı herkes için aynı mıdır? Bir sisteme bağımlı yaşamak, duygularınızdan tamamen vazgeçmenin bedeli olabilir mi? Özgürlük ve günah kavramlarına ulaşmanın mümkün olmadığı bir geleceğin tasviri olan Cesur Yeni Dünya özeti ve psikolojik analizi için yazımızı okumaya devam edebilirsiniz.
Cesur Yeni Dünya Özeti
Cesur Yeni Dünya, 26. yüzyılın Londra’sında geçen ve kendi distopyasını barındıran bir ütopya atmosferine sahip olan romandır. Bu distopik gelecek tasvirinde zaman kavramı şimdinin aksine çok farklı bir tanımlamaya sahiptir. Teknolojinin hakim güç olduğu, insanların duygularından tamamen arındığı, aile kavramının yok edildiği ve mutluluğun esas olduğu bir sistemi konu alan kitap, Ford üretim bandı modelinden sıklıkla söz eder. Çünkü bu yeni düzende toplum, Ford modeline uygun bir şekilde tasarlanır ve bireyler için Tanrı kavramının yerini alır. Bu nedenle, kurgunun içerisinde Cesur Yeni Dünya’nın F.S. 632 istikrar yılında geçtiği belirtilir. Yani Ford üretim modeli nasıl ki günümüzde üretim süreçlerinin dönüşümü için önemli bir nokta olarak görülüyorsa burada da Ford bir dönüm noktasıdır.
Etkileyici Bir Dünya Devleti Kurgusu: Cemaat, Özdeşlik, İstikrar
Cesur Yeni Dünya, tüm dünyanın tek bir devlet çatısı altında yönetildiği ütopyadır. Bizim zamanımızla 2500’lü yıllara denk gelen, kendi zaman çizgisinde ise F.S. 632 yılında geçen eser, güçlü psikolojik tasvirlere yer vermektedir. Bunun için öncelikle nasıl bir gelecekten söz ettiğimizi açıklayalım.
Aldous Huxley’in distopik ütopyasında bildiğimiz Tanrı kavramının yerini, seri üretim hattı ve T modelini hayatımıza sokan Henry Ford almıştır. Ford her şeyiyle bir Tanrı tasviridir. Öyle ki kendisinin sürekli olarak “Fordumuz, Ford hazretleri, Fordum, Ford adına, Ford aşkına, Yüce Ford” gibi tanımlamalarla anıldığı ve ilahi bir tavır takınıldığı görülür. Çünkü o dünyayı kurtarmış ve standartize edilmiş düzenli bir sistem üzerinde geliştirmiştir. Evet, standartlaştırma. Kitapta sözü edilen “yeni insan” kurgusu bu kavram üzerinden tanımlanmaktadır. Özgürlükten uzak ve belirli kalıpların içerisinde sıkışmış hayatlarıyla “yeni insanlar”; nasıl bir durumda olduklarının farkında bile değildir. Onlar için doğumlarında yazılmış olan hayatlarını yaşamak ve Ford’u ilahlaştırmak yeterlidir. Bu kurgunun amacı ise Dünya Devleti’nin sloganında net olarak belirtilir: Cemaat, Özdeşlik, İstikrar!
Özgür Düşüncenin ve Günah İşlemenin Mümkün Olmadığı Bir Distopya
Cesur Yeni Dünya, “Cemaat, Özdeşlik, İstikrar” sloganını topluma kabul ettirmek amacıyla teknolojinin hakim olduğu bir devlet kurulmasıyla başlar. Yöneticiler için slogandaki üç ilkenin sürdürülebilirliği çok önemlidir. Bunun için kurgulanan proje, mutluluk temelinde bir devrime yol açmıştır. Fakat sistemin hiç de iyimser olmadığını belirtmekte fayda vardır. Çünkü yöneticilerin nihai amaçları kişilerin özgürlüklerinin önündeki en büyük engel konumundayken, toplumdaki herhangi bir bireyin günah işlemesi dahi mümkün değildir.
Dünya Devleti’nde hiçbir kaynak sınırlandırılamaz ve her vatandaş mutludur. Londra’da yer alan Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi’nde doğumundan itibaren herkese belirli roller atanır. Bu sistem sebebiyle aile kavramı tamamen silinmiş ve aileyi hatırlatacak kelimeler dahi hakaret olarak algılanır hale gelmiştir. Örneğin anne, baba, doğum, evlilik, cinsel ilişki veya yaşlılık tamamen ilkel ve çağdışı olarak nitelendirilir. Özellikle anne ve baba pornografik ve müstehcen kelimelerdir. Zaten bu gibi ilkel durumların yaşanmasına da gerek yoktur. Londra Merkez Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi’nde teknolojinin yardımıyla döllenme gerçekleştirilerek bebekler üretilir. Üretilir diyoruz, çünkü Huxley’in anlatımı tamamen bir fabrikasyona dayalıdır. Bunu daha iyi anlamak için sistemi irdelemeye devam edelim.
Doğuştan Sınıfsal Bir Toplum
Cesur Yeni Dünya’da toplumsal sınıf olgusu çok keskin ve etkileyici bir biçimde anlatılmıştır. Londra Merkez Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi’nde dünyaya gelen çocukların her birinin toplumdaki yerleri, karakterleri ve kişilik özellikleri belirlenmiştir. Temelde ise 5 sınıfa ayrılmıştır:
- Delta
- Alfa
- Beta
- Gama
- Epsilon
Her çocuk içine dahil olduğu sınıfın normlarını benimsemiş ve yaşam koşullarını kabullenmiştir. Olduğu konumdan ve bundan sonra yaşayacağı hayattan memnundur. Genetik özelliklerine kadar bir projeden ibaret olmaları asla önemli değildir. Oysaki bu ülkede sanat, özgür düşünce, felsefe, aile, aşk, din gibi kavramların her biri yasaktır. İnsanlar şişeden çıkmış birer deney nesnesidir ve yaşama nedenleri devlete hizmet etmektir. Peki, bu düzene neden uyum sağlanmakta ve körü körüne bağlı yaşanmaktadır?
Delta, alfa, beta, gama ve epsilon olmak üzere beş sınıfa ayrılan toplumda her bir sınıfa hizmet edecek kişiler üretilir. Bu kişiler geliştikleri yapay tüplerin içerisindeyken test edilir ve kaliteli yumurtalar en üst sınıfta olacak şekilde ayrıştırılır. Diğer tüm yumurtalara da aynı işlem uygulanır. Şartlandırma adı verilen programlarda çocuklar, “Hipnopedya” adı verilen bir yöntemle uyku halindeyken eğitilmeye başlanır. Bu eğitim sürekli olarak aynı cümlelerin tekrarlandığı ve herkesin kendi statüsünde yaşamını devam ettirmekten mutlu olacağını aktarmaktadır. Devlet hangi sınıftan kaç kişiye ihtiyaç duyuyorsa bu program sayesinde o kadar insan üretebilir. Temel olarak aktarılan sloganlar ise şunlardır: “Herkes mutludur.” ve “Herkes, herkes içindir.”
Ütopyanın Norm Dışı İnsanları: Ayrık Bölge
Cesur Yeni Dünya, herkesin herkes için olduğu ve mutluluğun daim olduğu bir düşünce üzerinden kurgulanmıştır. Tek eşlilik olmadığı gibi insanların günümüzde “normal” olarak adlandırılan herhangi bir değere erişimi yoktur. Buna günahlar ve kötülük de dahildir. Fakat gerçekten tüm insanların duyguların olmadığı, otoriteye itaatin zorunlu görüldüğü, en sıradan değerlerin bile göz ardı edildiği bir dünyaya isyan etmeden yaşaması olası mıdır?
Huxley bu soruyu olumsuz yanıtlayabilmemiz adına “Ayrık Bölge” denilen bir tasviri de kitaba dahil etmiştir. Dünyanın farklı bir bölgesinde, yerliler sınıfının yaşadığı Ayrık Bölge’de yeni düzene uyum sağlanmaz. Burada aşk, aile, evlilik, yaşlılık, ölüm, şişmanlamak, özgürlük, düşünce ve sanat normaldir. Tam olarak standartize edilmiş bir toplumun istikrarsız arka yüzü oldukları da söylenebilir. Peki bu insanlar neden mutluluğun hakim olduğu bir düzeni reddederek ayrıştırılmaya göz yummaktadır?
Esasında proje insanlar olarak adlandırabileceğimiz kişiler de gerçek bir mutluluk yaşamaz. Çünkü Huxley, Cesur Yeni Dünya’da insanlara hayattan keyif almaları ve mutlu olmaları için “soma” adı verilen bir hap verildiğinden bahseder. Yani diğer her özellikleri gibi bu insanların mutlulukları da yapaydır. Ayrık Bölge ise yöneticilerin arka planda nasıl bir ilerleme hedeflerinin olduğunun sinyallerini verir. Çünkü burası verimsiz toprakların olduğu ve modern dünyaya ayak uyduramayacak niteliklere sahiptir. Sırf bu yüzden de tellerle çevrilerek dünyanın nimetlerinden mahrum bırakılmış ve dışlanmıştır.
Ütopyaların gizemli dünyasını merak ediyorsanız, İstenmeyen Ütopyalar: Felsefenin Korku Unsurları yazımıza da göz atabilirsiniz.
Cesur Yeni Dünya Karakterleri
Cesur Yeni Dünya’nın nasıl bir distopik ütopya tasviri olduğuna ana hatlarıyla değinmemizin ardından önemli karakterlerinden bahsetmemizde fayda vardır. Böylece etkileyici ve otoriter bir gelecek kurgusunda insanların psikolojik olarak nasıl tepkiler verdiğiyle ilgili tahmin yürütebiliriz.
Bernard Marx
Bernard Marx, beta sınıfının üyelerinden biridir ve Londra Merkez Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi’nde uzman olarak çalışmaktadır. Kendisini sürekli olarak yalnız hisseden ve sıradan insani duygulara özlem duyan karakterimiz, diğerlerinin aksine sorgulama becerilerini yitirmemiştir. Kendisini içerisinde bulunduğu düzene ait hissetmemesi ve ortak düşüncelere sahip olduğu birilerini arayışı onu birey olmanın farkındalığına ulaştırmıştır. Fakat topluma ayak uyduramaması kendisini yetersiz hissetmesine neden olmuş ve yalnızlaştıkça mutsuzluğu da artmıştır. Bu hislerinde henüz üretim aşamasındayken Alfa olarak yetiştirilmesi, fakat kanına karışan bir madde nedeniyle Beta olmak zorunda kalmasının etkileri de büyüktür.
John (Vahşi)
John, Marx gibi toplumdan dışlanmış bireylerdendir. Ayrık Bölge’de yaşayan John, burada doğup büyümesine rağmen bir zamanlar modern dünyada çalışmış annesi nedeniyle farklı olarak görülmektedir. Okumaktan ve araştırmaktan hoşlanan karakterimiz, Bernard’ın kendisini modern dünyaya götürmesinin ardından dünyanın değişeceğine olan inancını ve çabalarını yitirmiştir. Aşık olduğu Lenina’nın kendisini hiçbir zaman anlamaması, tamamen inançlarından uzaklaşmasına neden olmuştur. John’un modern dünyaya geçişinin ardından sisteme dair eleştirileri okumaya değerdir.
Mustapha Mond
Mustapha Mond, yeni dünyanın on denetçisinden biridir ve eskiden bilim insanı olduğu bilinmektedir. Katkısız bilimi reddetmesinin ardından Mond, yönetici olmayı ve istikrarı bilimden üstün kabul etmeyi tercih etmiştir.
Lenina Crowne
Alfa sınıfının bir üyesi olan Lenina, güzelliği ve çekiciliğiyle Bernard da dahil birçok kişinin ilgisini çekmektedir. Karakterimiz Ford’un yeni düzene olan katkılarından dolayı ona karşı bir sevgi beslemektedir. Fakat bir gün Bernard ile Vahşi Bölge’ye gitmeleri onu büyük bir şoka sokar. Burada hala ilkel ve yasak olan davranışlar sürdürülmekte; çocuk doğurmak, evlenmek, yaşlanmak ve ölmek normal olarak karşılanmaktadır. İlerleyen bölümlerde Vahşi’ye olan ilgisi artsa da kalıplaşmış yargıları nedeniyle onu anlamakta güçlük çektiğini belirtmeliyiz.
Kısa Bir Psikolojik Analiz
Cesur Yeni Dünya, her ne kadar mutluluk pompalayan bir düzen fikriyle ütopya niteliği taşısa da karakterlerin tasvirleriyle bambaşka bir olay örgüsünü okuyucuya sunmaktadır. İnsanların bu sistemde psikolojik olarak nasıl hissedeceği Bernard Marx karakteri sayesinde çok iyi açıklanmıştır. Sistemi tamamıyla benimsemiş olan sıradan modern halkın aksine toplumdan dışlanmış olan Marx, aslında bu düzenin ne kadar kötü özelliklerinin olduğunu gözler önüne sermektedir. Marx’ın gözünden modern dünya tasviri kitabın distopik bir eser olmasını sağlamaktadır.
Ayrık Dünya’dan John ve modern toplumdan Marx’ın toplumdan dışlanmış olmaları da çok başarılı bir psikolojik analizdir. Çünkü insan koşullar ne olursa olsun yalnızlığa mahkum olmanın etkilerini yaşamakta ve belirli normların içerisine hapsolmayı reddetmektedir. Bernard için nasıl ki içerisinde bulunduğu toplum bir yalandan ibaretse John için de asla değişmeyecek olan bir düzenden ibarettir. Zira Şartlandırma sistemiyle yapılan bilinçaltı çalışmaları ve Hipnopedya, dayatılan yaşamın esas mutluluk kaynağı olduğunu empoze ederek özgür düşünceyi imkansız kılmıştır.
Cesur Yeni Dünya, gerek ütopik toplum kurgusu gerekse insanların bu düzene bakış açılarıyla oldukça başarılı bir eserdir. Aldous Huxley’in günümüz toplumunu ve dünya düzenini birçok açıdan yakalayan tasvirleri, adeta geleceğe korku dolu bir bakış atmanızı sağlayacaktır. Zira mevcut dünya düzeni ve teknolojik gelişmelerle birlikte değişen insan davranışları da Huxley’in öngörüsünü desteklemektedir.
Son olarak, karakterlerin psikolojisini ve insan olmanın gerekliliklerini çok iyi açıklayan birkaç alıntıyla incelememizi noktalayalım:
“Kendim olmayı yeğlerim. Suratsız da olsa kendim olayım. Ne kadar neşeliyse de başka biri olmak istemem.”
“Eğer farklıysan, yalnızlığa mahkûm oluyorsun. Yalnız olana acımasız davranıyorlar.”
“Her şeyin ulaşılabilir olduğu bir dünyada hiçbir şeyin anlamı yoktur.”
“Tüm şartlandırmaların amacı budur: İnsanlara, kaçınılmaz toplumsal yazgılarını sevdirmek.”
“Düşünmeyi bilmeyen insan her zaman başkalarının kölesi olur.”