Felsefe

Orta Çağ Patristik Dönem: Patristik Felsefe Nedir?

Orta Çağ Patristik Dönem: Patristik Felsefe Nedir?

Orta Çağ, tarihte sürekli karanlığı temsil eder. Bunun en büyük nedeni Hristiyanlığın otoritesinin güçlenmesi ve yoksul halkın yıllarca işkence çekmesiydi. Orta Çağ’da Hristiyanlığın yükselmesiyle ortaya atılan bir felsefe var: Patristik felsefe. Tarihin oldukça büyük bir bölümünü kapsar. Peki, bahsettiğimiz Orta Çağ Patristik dönem içinde öne çıkan Patristik felsefe nedir? Gelin hep birlikte inceleyelim ve anlayalım.

Patristik Dönem

Orta Çağ’ın “kilise babaları” tarafından oluşturulan felsefi görüşe patristik felsefe adı verilmişti. “Kilise babası” olarak adlandırılan kişiler, aslında Hristiyanlığın kurucusu şeklinde ifade edilirdi. Patristik dönemde onların düşünce ve görüşleri, Antik çağlarda bulunan filozoflara karşı Hristiyanlığı savunmak amacıyla ortaya atılmıştı. Patristik dönem 8. yüzyıldan başlayarak 15. yüzyıla kadar hüküm süren bir süreci kapsamıştı. Bahsedilen bu dönem tarihte üç ayrı dönemde incelenir:

  • 1. yüzyıl-2. yüzyıl: Bu dönem arasında yetiştirilen “filozoflar” ya da teologlar, Hristiyanlığın hakiki felsefe olduğunu savunmuşlardı. Böylece Hristiyanlığı putperestliğe ve gnostisizmden koruma gayretini göstermişlerdi.
  • 200-450 yılları: Bu yıllar Patristik dönemin altın çağı olarak bilinir. Hristiyanlık ve felsefe bu dönemde birbiriyle entegre edilmeye çalışılmıştır. Bu altın çağ, Aziz Augustinus’un fikirleriyle çok daha güçlendi.
  • 450. yıl-8. yüzyıl: Bu dönemler arasında Patristik felsefe gerilemeye başlamıştır. Yeni düşünce ve görüşler yoktur sadece ortaya atılan fikirler benimsenmiştir.

Patristik Felsefe Nedir?

Patristik felsefe, Orta Çağ’da ortaya çıkan ve Hristiyanlık öğretilerini düşüncelerle felsefi bir temele oturtmaya yönelikti. Bu yüzden Tanrı anlayışı, aydınlanma, kötülük sorunu gibi pek çok alanda Hristiyanlık öğretileri dahilinde düşünceler ortaya atıldı. Bu sayede Hristiyanlığı barbar olarak kabul eden görüşlere karşı savunmayı amaçladılar. Böylece teolojiyle felsefe arasında bir bağ kuruldu.

Ortaya çıkan fikirler zaman içinde Platon’un görüşleriyle desteklenmeye başladı. Böylece inancı sorgulamadan felsefe, inanca göre yorumlanmaya başladı. Bir nevi felsefenin asıl amacı inanca ulaşmaktır algısı ortaya çıktı. Patristik felsefe dahilinde birçok yeni filozof veya teolog yetiştirilmeye başlandı. Yeni filozoflar arasında Aziz Augustinus’un görüşleri Patristik felsefenin altın çağ döneminde oldukça büyük bir etki yarattı.

Aziz Augistinus (MS 354-430)

Aziz Augistinus (MS 354-430)
Aziz Augistinus (MS 354-430)

Patristik felsefenin en büyük filozofu olarak bilinir. Özellikle kötülük problemine ilişkin görüşleri, bugün bile kabul edilir. Augistinus’un fikirleri en fazla Platon felsefesinden etkilenmiştir. O, Patristik dönemde ortaya çıkan filozoflar gibi din ve felsefe arasında herhangi bir ayrım yapmamıştır. Aksine felsefeyi Hristiyanlığın akla uygunluğunu kavrayabilmek için bir araç olarak değerlendirmiştir. Yani, dini öğretiyle felsefenin bir bütün olduğunu düşünmüştür.

Aziz Augistinus, Hristiyanlığa inanmak için önce anlama, anlamak için ise iman etme gibi fikirleriyle etkili bir filozof olmuştur. Bu temeli ele alarak dünya üzerinde birçok konu hakkında düşünmüştür. Bu düşüncelerini dini öğreti ve felsefe bağlamında ele almıştır. Bilgi anlayışı, aydınlanma kuramı, Tanrı anlayışı ile alakalı pek çok konuda fikrini paylaşmıştır. Gelin bunlara hep birlikte bakalım.

Bilgi Anlayışı

Augistinus felsefesinde bilgiyle sağlanan bir tartışma aracılığıyla Tanrı’ya ulaşmanın mümkün olduğunu söylemiştir. Bununla alakalı insanlar, yıllarca hayatın ateşten mi yoksa havadan mı olduğunu düşünmüştür. Varlıkla alakalı da yığınla görüş ortaya atmıştır. Augistinus, kişi ne kadar şüphe etse de insanın kendi varlığından şüphe edemeyeceğini anlamıştır. Ne kadar kuşku duysa da var olan biri olarak kişi her zaman kendi bilincinde olur.

Augistinus, böylece şüphe edilmemesi gereken gerçekten var olan bilginin olduğunu söylemiştir. Bu sayede bilgi ilk olarak duyusal bilgiden rasyonel bilgiye, ardından sezgisel bilgiye yani dolayımsız bilgiye ayırır. Ona göre, duyusal bilgi duyu yollarıyla algılanır. Bunlar, hayvanlarda da vardır ve yanıltıcı olabilir. İkinci olarak insanlar duyusal bilgiden rasyonel bilgiye yükselir. Yani gerçekten kanıtlanabilir olan bilgiye.

Üçüncü olan ve ezeli-ebedi bilgiyi ifade eden sezgisel bilgidir. Bu bilgiye ulaşmak için öncesinde insan rasyonel bilgiye erişmelidir. Hakiki bilgeliğe ancak bu sayede ulaşılır. Kişi, duyusal bilgide kaldığında asla sezgisel bilgiye yükselemez, ulaşamaz.

Aydınlanma Kuramı

Augistinus’un bilgi anlayışı Platon felsefesinden etkilenmesiyle ortaya çıkar. Ona göre bilgi anlayışı öznel değil nesneldir. Bu noktada Augistinus, özel bir aydınlanmadan bahseder. Bir başka deyişle, insan zihni nesnelliği görebilmek için bir aydınlatmaya ihtiyaç duyar. Bu aydınlatmanın kaynağında Tanrı bulunur. Bilgide insanı aydınlatan ışık sayesinde insan sınırların üstesinden gelir. Nesnelliğe kavuşur.

Tanrı Anlayışı

Augustinus tanri anlayisi
Augustinus’a göre Tanrı’nın verdiği emirler değiştirilemezdi.

Augistinus’a göre zorunlu olan ebedi-ezeli hakikatler insan zihnin çok üstündedir. Bu yüzden insan bu hakikatleri kabul etmeli ve ona boyun eğmelidir. Ona göre Tanrı’nın verdiği emirler değiştirilemezdi. Çünkü Tanrı buyruğu insan zihninin algılayamayacağı kadar yüksektir. Eğer bu bilgiler insan zihnine tabii olsaydı rahatlıkla değiştirilebilirdi. İnsanlar, yargılarını gelişi güzel vermiyorsa bunun nedeni yargıların ezeli-ebedi bir varlık tarafından belirlenmesindendir. Yani, o büyük varlık Tanrıdır.

Varlık Hiyerarşisi

Augistinus’un Tanrı anlayışı onu doğal olarak varlığı anlamlandırma çabasına da götürmüştür. Tanrı reddedilmez bir gerçektir. Diğer varlıklar ise yani Tanrı tarafından yaratılanlar, varlığın bir parçasıdır. Yani kısmen gerçektir. İnsan, değişir ancak Tanrı her zaman aynıdır. Ayrıca insan zihninden çok daha büyük olan Tanrı tamamen bilinemez. Onun kendini açığa vurması doğa ve İncil’dir. Doğanın içinde sürekli bir kaos vardır. Eğer Tanrı gözetmezse evren hiçliğe dönüşebilir.

Kötülük Problemi

Augistinus Orta Çağ felsefesini derinden etkileyen kötülük problemi büyük bir öneme sahiptir. Ona göre kötülük, mevcut olan bir iyi veya iyiliğin yokluğu olarak açıklanır. İnsan kötülüğün ne olduğunu ancak kendisi kavrayabilir. İnsan iyi veya kötü olmayı Tanrı olmadan anlayamaz. Tanrı olmasaydı insan, sürekli kötülüğü isterdi.  Ancak Tanrı sayesinde insan bu kötülükten kendini kurtarabilir.

Günah

Kötülüğü, iyiliğin yokluğu olarak açıklayan Augistinus, kötü yolu tercih edenlerin kendisinden kaynaklı olduğunu açıklar. Söz konusu örnek Adem ve Havva’nın şeytana uyarak dünyaya düşmesinden kaynaklanır. Ona göre Adem ve Havva’nın cezalandırılması, kendi içlerindeki iradesizlikten kaynaklıdır. Yani, bu günah insan iradesinde bulunan asli bir kusurdur. Yani insan doğası gereği zaten kusurlu bir varlıktır. Bundan kurtulmak için bir bağlılığa ihtiyacı vardır.

Kurtuluş Doktrini

İnsanın dünyaya düşüşünden sonra Augistinus,  etik anlayışıyla insanın kurtuluşunu arar. Ona göre tek kurtuluş, ebedi saadet ile Tanrı’ya olan aşktır. Tanrı’nın söylediklerinin yolundan giderek insan iyi olanı bulur. Bir diğer deyişle insan eksik bir varlıktır. Tamamlanması gerekir. İnsanın aşkına konu olan varlıklar maddi ise bu kötü ve düzensiz bir aşkın varlığına neden olur. Bu, kıskançlığa fesatlığa, kötü düşüncelere yol açar. O yüzden insan en başta Tanrı’yı sevmelidir. Geri kalan varlıklar ise düzenli ölçüde, gerektiği gibi sevilmelidir. Böylece insan günahlarından kurtulmaya başlayabilir.

Devlet Anlayışı

Augistinus, devlet anlayışını iki şehir olarak tanımlar. Bunlar Gökyüzü devleti ile Yeryüzü devletidir. Gökyüzü Devleti, Yahudi krallığında ortaya çıkan kendisini Hristiyanlığın öğretileriyle sürdüren İsa’nın krallığıdır. O, Gökyüzü devletinin elbet bir gün zafer kazanacağını söyler. Yeryüzü devleti ise Gökyüzü devletini temsil eden Kilisedir.

Augistinus’a göre yeryüzü devleti, gökyüzü devletine olabildiğince benzemek durumundadır. Bu ise sadece insanların Tanrı sevgisiyle ve İncil’e olan bağlılığıyla mümkün olur. Ayrıca Yeryüzü devletinin büyümesi ve güçlenmesi, nüfusun artmasıyla olur. Ona göre insanlar, Tanrı devletinin sonsuz huzuruna ancak cennete ulaşır. Dünyada ise sadece dünyevi kente yani, Kiliseye boyun eğmeleri gerekir.

Patristik felsefe, bir dönem Orta Çağı etkisi altına almıştır. Ancak insanın anlam arayışı hiçbir zaman değişmemiştir. Düşünürler yine bilgiyi, doğru olanı veya varlığın ne olduğunu aramıştır. Bu düşüncelerini Hristiyanlık inancıyla harmanlamışlardır. Ayrıca Augistinus, devlet anlayışında hiçbir zaman “Kilise, devletin kendisidir” gibi bir düşünce ortaya atmamıştır. Ancak bir yerden sonra Kilise ve devlet Avrupa’da aynı sayılmaya başlamıştır. Böylece zaman içinde de yeni bir düşünce ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu Skolastik düşüncedir.

Shares:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir